trance-filmdoktoru2008 yılında “Slumdog Millionaire / Milyoner” ile Oscar heykeliciğine kavuşarak sesini dünya çapında daha geniş kitlelere duyuran başarılı yönetmen Danny Boyle, sonraki etkileyici filmi “127 Hours / 127 Saat” (2010) ile de adından söz ettirmeyi başarmıştı. Oscarlı yönetmenin yeni filmi “Trance / Trans” için ise aynı şeyleri söylemek ne yazık ki zor. Başrollerinde James McAvoy, Vincent Cassel ve Rosario Dawson’ın bulunduğu “Trans”, sürükleyici yapısı ve Boyle’vari kurgusuyla artı puan almasına rağmen senaryo bakımından oldukça zayıf bir yapım. Hatta Boyle’un uzun zamandan sonra yaptığı en zayıf film olabilir.

Eleştiriye başlamadan önce filmin konusu azıcık anlatmak fayda olduğuna inanıyorum. Filmde açık arttırma sırasında dünyaca ünlü tabloyu saklamayı başaran güvenlik görevlisi Simon (James McAvoy), soygun sırasında başına ciddi bir darbe alarak geçici hafıza kaybı yaşıyor. Tablonun nerede olduğunu bulmak için Simon’dan işkenceyle cevap almaya çalışan soyguncuların Simon’dan istediklerini alamaması üzerine lider Franck (Vincent Cassel) çareyi hipnoz tedavisinde arıyor. İstemeyerek de olsa tedaviye başlayan Simon’ın seanslar ilerledikçe oldukça ilginç bir gerçekle karşılaşması ise olayları iyice karıştıracaktır.

Franck (Vincent Cassel) ve Simon (James McAvoy)
Franck (Vincent Cassel) ve Simon (James McAvoy)

Özellikle Christopher Nolan’ın başyapıtı “Inception / Başlangıç” (2010) ile olan benzerlikleriyle dikkat çeken “Trans”, üst metinde  psikoterapide kullanılan “hipnoz” kavramını inceliyor; fakat bunu o kadar fantastik, belki de biraz bilimkurgu bir şekilde seyirciye sunuyor ki, filmdeki bütün hipnotik olaylar gerçekçiliğin kıyısından geçmemekte. Bunun asıl nedeni ise “Trans”ın temelini kullanılan bir terime dayamasından kaynaklanıyor. Yani, “Başlangıç”ın aksine günümüzde yaygın olarak kullanılan bir tekniği olduğu gibi ekrana yansıtmayan filmin hipnotizma uzmanı Elizabeth’i (Rosario Dawson) Simon’ın rüyalarına sokarak bir nevi “Başlangıç”çılık oynaması filmde “tür” karmaşası yaratmış. “Trans”ın gerçekçi bir aksiyon filmi olarak başlayıp, istemsiz bir şekilde fantastik bir bilimkurgu dönüşmesi hikayenin özgünlüğünü yitirmesine sebep olmakla beraber filmi de ne yazık ki hiçbir yere götüremiyor.

Danny Boyle’un harika kamera açıları ve kurgusuyla oldukça güzel bir açılış yapan “Trans”, hipnoz sahnelerinin başlamasıyla olduğu gibi düşüşe geçiyor. “Başlangıç”taki operasyon hazırlık sahnelerinden hiçbir farkı bulunmayan sahnelerle Simon’ın beyninde gezindiğimiz filmde Elizabeth’in Simon’ın bilinçaltına iki saniye bile sürmeden girebilmesi açıkçası oldukça gülünç ve inandırıcılıktan uzak. Buna rağmen aksiyon sahneleriyle seyirciyi sıkmayan, sürealist sahnelerle de seyircinin kafasını meşgul eden film, bir süre daha seyirciyi zinde tutmayı başarıyor. Ta ki final öncesindeki tahmin edilebilir ve gereksiz şaşırtmacaya kadar. Şimdi sürprizbozanlı bölüme girdiğimiz için filmi izlemeden bu paragrafın devamını okumamanızı öneririm. Simon’ın geçmişte Elizabeth’le ilişkisi olduğunu öğrendiğimiz filmde Simon’ın derin aşkının Elizabeth’e zarar vermeye başladığını görüyoruz. Elizabeth’i tüm kalbiyle seven, ona karşı oldukça saf bir aşk barındıran Simon’ın artık onu herşeyden kısıtlamaya ve herkesten kıskanmaya başlaması, kısaca ona aynı bir uyuşturucu gibi bağımlı olması Elizabeth’i doğal olarak Simon’dan ayrılmaya itiyor. Elizabeth, bir türlü ayrılmak istemeyen, hatta artık şiddete başvuran Simon’ı ikna etmenin tek yolunu ise “mucizevi” hipnoz yeteneklerinde buluyor. Sayesinde ilişkilerine dair herşeyi unutan Simon, soygun sonrası tesadüfen Elizabeth’i seçmesiyle de herşeyi hatırlamaya başlıyor. Aslında film gerçek aşkın yıkıcı gücünü oldukça güzel bir şekilde ekrana yansıtmış durumda. Hatta o sahnelerin filmin tepe noktasını oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebilirim; fakat karakterlerin film boyunca birbirlerine karşı olan gerçekçi olmayan tutumları ne yazık ki bunun sadece seyircide şüphe uyandırmak için yapılan bir hamle olduğunu ortaya çıkarıyor.

“Trans”ın bir diğer önemli eksiği de oyuncu tercihlerinin fazlasıyla yanlış olması. Başroldeki oyunculardan sadece Vincent Cassel’ın rolünde sırıtmadığı filmde Rosario Dawson her zamanki gibi yine oldukça başarısız bir performans sergiliyor. Karakterini duygusuz bir şekilde ekrana taşıyan Dawson, yapay tavırlarıyla rahatsız ederken karakterin içinde bulunduğu ruh halini de seyirciye hiçbir zaman hissettiremiyor. Karakterini güçlü göstermeye çalışırken gülünç olan ve hipnoz sahneleriyle de bir gram bile gerçekçilik hissi yaratamayan Dawson’ı neden sevmediğimi açıkçası bir kere daha görmüş oldum. Öte yandan, genel olarak sıradan bir performans sergileyen James McAvoy da rolünde zaman zaman abartıya kaçarak filmin moduna ayak uyduramıyor. Doğal olarak bu da McAvoy ile Dawson’ın karakterleri arasındaki iletişimsizliğine yol açarken, aynı zamanda filmi de belli bir kulvara yerleştiremiyor. Tabii filmin oldukça saçma bir şekilde tasarlanmış, herşeyi yerle bir eden finalini de unutmamak lazım. Elizabeth’in kamyon, Simon’ın ise aynı bir profesyonel gibi silah kullanmaya başladığı bu saçma finalde Boyle’un neden böyle bir final tercih ettiğini merak etmemek elde değil. Yine de yukarıda da bahsettiğim gibi özellikle teknik açıdan öne çıkan “Trans”, müzik kullanımlarıyla da Boyle’un imzasını başarılıyla taşıyor.

Franck (Vincent Cassel), Simon (James McAvoy) ve Elizabeth (Rosario Dawson)
Franck (Vincent Cassel), Simon (James McAvoy) ve Elizabeth (Rosario Dawson)

Sonuç olarak teknik açıdan oldukça başarılı olmasına rağmen “Başlangıç” filmiyle olan benzerliklerinden ötürü sadece sınıfı geçmekle yetinen “Trance / Trans” filmini yönetmen Danny Boyle’dan başarısız bir Christopher Nolan denemesi olarak nitelendirmek mümkün. Seyirciyi sıkmamasına rağmen yanlış oyuncu tercihleri ve şaşırtamayan finaliyle yönetmenin diğer filmlerine göre oldukça geride kalan filmde Rosario Dawson’ın oyunculuğu ise filmin en büyük eksiği. Yine de Boyle’u yakından takip edenlerin filmde izlemeye değer şeyler bulacağı aşikar.

Yönetmen: Danny Boyle
Senaryo: Joe Ahearne ve John Hodge
Oyuncular: James McAvoy, Vincent Cassel, Rosario Dawson
Görüntü Yönetimi: Anthony Dod Mantle
Kurgu: Jon Harris
Orijinal Müzik: Rick Smith
Süre: 101 dk.
Ülke: Birleşik Krallık

NOT: C-

Yorumlar

Loading Facebook Comments ...