star-trek-into-darkness-filmdoktoru2009’un tam puan verdiğim filmlerinden biri olan “Star Trek / Uzay Yolu” ile ölmüş bir seriyi yeniden canlandırmakla kalmayan J. J. Abrams, fantastik bilimkurgu türündeki hünerlerini de göstermiş oldu. Filmi izledikten hemen sonra iddia ettiğim tek şey ise gelecek “Star Trek” serisinin günümüzün yeni “Star Wars / Yıldız Savaşları”ı olacağıydı ki, üzerinden 3 yıl geçtikten sonra Abrams’ın yeni “Yıldız Savaşları” filmini yöneteceği haberleri bu iddiamı doğrulamış oldu. Abrams’ın bu işin üstesinden tam anlamıyla geleceğine inanmama rağmen kendi “Star Trek” serisinin ikinci filmi olan “Star Trek Into Darkness / Bilinmeze Doğru Star Trek”in fikirlerimi değiştirme ihtimali bulunuyordu. Filmi izledikten sonra artık rahatlıkla söyleyebilirim ki, Abrams fantastik bilimkurgu türünde olayı bitirmiş.

Abrams’ın “Yıldız Savaşları” öncesi muhtemel son filmi olan “Bilinmeze Doğru Star Trek”, en az ilk film kadar iyi olan bir devam filmi olarak karşımıza çıkıyor. Abrams’ın hünerlerini bir kez daha gözler önüne serdiği filmde Chris Pine, Zachary Quinto, Zoe Saldana, Karl Urban ve Simon Pegg gibi isimler rollerini tekrarlarken, kadroya yeni katılan filmin kötü adamı rolünde Benedict Cumberbatch ise rolünde harikalar yaratıyor. Sanat yönetiminden görsel efektlere kadar kaliteli bir fantastik bilimkurgu olabilme şartlarını kusursuz bir şekilde yerine getiren filmin senaryosu da bir o kadar derin çıkmazları konu alıyor. Zaman zaman sırtını klişelere vermesine rağmen hikayesinin temelini emin adımlarla atan “Bilinmeze Doğru Star Trek”, aksiyon sahnelerinin de yardımıyla 2013’ün en iyi filmleri arasına girmeyi tam anlamıyla hak eden ilk film olma ünvanının sahibi oluyor.

Spock (Zachary Quinto) ve Kaptan Kirk (Chris Pine)
Spock (Zachary Quinto) ve Kaptan Kirk (Chris Pine)

İlk filmin kaldığı yerden devam eden “Bilinmeze Doğru Star Trek”, adından da anlaşılacağı gibi ilk filme göre biraz daha karanlık bir tona sahip. USS Enterprise (NCC-1701) ekibinin bir gezegeni yok olmaktan kurtarma operasyonuyla açılış yapan filmde Spock’ın (Zachary Quinto) bencil davranışlarından başta sevgilisi Uhura (Zoe Saldana) ve Kaptan Kirk (Chris Pine) olmak üzere herkesin rahatsız olmaya başladığını görüyoruz. Zamanında kendi gezegeni Vulcan’ın yok oluşunu izleyen Spock’ın sırf bu gezegeni kurtarmak için neredeyse kendini feda ettiği filmde Kaptan Kirk’in de aslında pek bir farkı bulunmuyor; çünkü Kirk önemli bir uzay protokolünü ihlal ederek Spock’ı kurtarırken aynı zamanda yine fazlasıyla sorumsuz bir davranış sergilemiş oluyor. Bir Vulcan (yarı insan) olduğundan ötürü tamamiyle mantık yoluyla harekete eden Spock’ın ise bu duruma rağmen Kirk’i rapor etmesi USS Enterprise’ın Kirk’in elinden alınmasını sağlıyor. Fakat bu sıralarda Londra karargahında gerçekleşen patlama Kirk’i Amiral Marcus’un (Peter Weller) izniyle tekrardan geminin başına getiriyor. Patlamadan sorumlu Khan’ın (Benedict Cumberbatch) bulunması için Amiral Marcus tarafından gemiye yüklenen 72 gizemli torpidoyla Klingon gezegeninin yolunu tutan Kirk ve Spock, zamanla kendi aralarındaki eksiklikleri gidermeye başlıyorlar. Tabii bunda ikilinin Khan’ı yakaladıktan sonra karşılacağı zorlukların katkısı epey fazla.

“Bilinmeze Doğru Star Trek”, ilk filme kıyasla karakter gelişimine daha çok önem verdiği bir gerçek. Özellikle Spock ile Kirk arasındaki ilişkiye odaklanan film, karakterlerin ilk filmden kalan belli başlı problemlerini çözerek üçüncü filme harika bir temel atıyor. Spock’ın tamamiyle mantık yoluyla verdiği kararlar nedeniyle duygusuz olduğu için durmadan eleştirildiği seride sevgilisi Uhura’nın bu durumdan fazlasıyla rahatsız olduğunu görünüyor. Bardağı taşıran son nokta ise Spock’ın gezegeni kurtarmak için kendini feda ettiği bencilce karar oluyor. Öte yandan, ilk filmden de hatırlayacağımız gibi Kirk’in sorumsuz davranışları bu filmde ekibinin başını yakmaya devam etmekte. Zeki ve çapkın olmasının yanında sorumsuzluğu ile nam salmış Kirk’in ilkel kabilelere uzay gemisini gösterme protokolünü arkadaşının hayatı için ihlal etmesi sonucu Spock’ın yine mantıken hareket ederek durumu rapor etmesi işleri iyice karıştırıyor. Aslında dikkatli bir şekilde üzerine düşünüldüğü takdirde olayların hazırlanış biçiminin gerçekten zekice olduğunu görmek hiç de zor değil. Özellikle ortaya çıkan yıkıcı sonucun iki karakterin en rahatsız olunan davranışlarından kaynaklandığını düşünürsek. Ama bana kalırsa asıl güzel olan şey karakterlerin olgunlaşma süreci anlatılırken karakterler gelişmine önem verilmesi. Bunun en güzel örneği ise annesinin ölümünün ve gezegenin yok oluşunun ardından hüznün ne demek olduğunu tadan Spock’ın aslında bu duygudan oldukça rahatsız olduğu için duygularını kontrol ettiğini öğrendiğimiz sahne. Bu sahneyle insanların şu andaki davranışlarının aslında geçmişlerinin birer yansıması olduğu vurgulanan filmde Kirk’in kaptan olmanın ne demek olduğunu anlamaya başlaması da uzun sürmüyor. Zaten filmin duygusal anlamda en yoğun sahnesi olduğunu düşündüğüm Kirk ile Spock’ın cam arkasından konuştukları sahneyle karakterler arasındaki duygu iletişimi gayet güzel açıklanmış. Sahne belki biraz klişe gelebilir, ama bu sahnedeki Spielberg etkisi fark edildiği takdirde sahneyi bir nevi eski usül Hollywood göndermesi olarak yorumlamak da mümkün. Bu arada, filmin açılış sahnesinin Spielberg’in “Raiders of the Lost Ark / Kutsal Hazine Avcıları” (1981) filminin açılış sahnesiyle ve fragmanda da görülen suikast sahnesinin de “The Godfather: Part III / Baba 3” (1990) filmiyle olan benzerliği dikkat çekici.

Khan (Benedict Cumberbatch) ve Bones (Karl Urban)
Khan (Benedict Cumberbatch) ve Bones (Karl Urban)

Şimdi belki sürprizbozan barındırabilecek bir bölüme giriyoruz, ondan bu paragrafı filmi izledikten sonra okumanızı öneririm. Akıcı kurgusu ve olay örgüsüyle heyecanı bir an bile elinden bırakmayan “Bilinmeze Doğru Star Trek”in en önemli özelliği kötü karakteri Khan; çünkü Khan’ın amacı çoğu filmin aksine bir şehri veya gezegeni ele geçirmek veya yok etmek değil. Yani film, fragmanda lanse edilenin aksine tamamen kişisel nedenlerden dolayı yaşanan bir olayın sonuçlarını konu alıyor. Bunu yaparken de seyirciyi karar vermekte zorlanacağı bir çıkmazın içine iterek içerik anlamda da zengin bir boyuta geçiyor. 20. yüzyılda insanlar tarafından üretilmiş bir süper insan olan Khan’ın Klingon’larla savaşmak amaçlı bir gemi üretmesi için Amiral Marcus tarafından kriyojenik (dondurulmuş) uykusundan uyandırıldığını ve halkını öldürmekle tehdit edilerek zorla çalıştırıldığını öğreniyoruz. Bu sırada halkına zarar gelmesini istemediği için onları kaçırabileceği özel torpidolar hazırlayan Khan’ın kaçırma operasyonu sırasında Starfleet tarafından yakalanması ise işleri karıştırıyor. Çareyi tek başına kaçmakta bulan Khan, doğal olarak yakalanan halkının öldürüldüğünü düşünmesi onu Starfleet’e karşı intikam almaya yönlendiriyor. Aynı köle gibi çalıştırılan ve halkı rehin alınan Khan’ın aslında mağdur olması zaten Kaptan Kirk’i de çıkmaza itiyor. Her iki tarafında yanlışlar yollara başvurduğu hikayede yanlışlıklar sonucunda oluşan yıkıcı gücün cezasını ise bu işte hiç parmağı olmayan canlılar çekmekte. Gelinen son noktada hiçbir tarafın tamamiyle doğru veya yanlış olmadığını seyirciye gösteren filmde Kirk’in hem fiziksel, hem de mental açıdan kaldığı ikilemi hissetmemek elde değil. Filmi zinde tutmasının yanında seyirciyi de düşündüren bu tür şaşırtmacalar ve durum analizleri “Bilinmeze Doğru Star Trek”i bir önceki filmin kalitesine yaklaştıran en önemli unsurların başında geliyor.

Abrams’ın “Star Trek” serisinin en güzel yanı kuşkusuz yarattığı eşsiz fantastik evren ki, ikinci filmde aynı harika evreni eksiksiz bir şekilde korumayı başarıyor, hem de üstüne eklemeler yaparak. “Yıldız Savaşları” etkisinin oldukça fazla görüldüğü bu evren o kadar güzel seyirciye sunuluyor ki, açıkçası filmin daha uzun sürmesini istiyorsunuz. Tabii bunda Abrams’ın George Lucas’ın fazla bilgisayar kullanma hatasına düşmemesinin etkisi oldukça fazla. Çünkü filmdeki sanat yönetimi ikinci “Yıldız Savaşları” üçlemesinin aksine fazlasıyla gerçekçi olup, adeta nefes alıyor. Filmin açılış sahnesindeki Nibiru gezegeninden Khan’ı bulmak için gittikleri Kronos’a kadar dahil her dünyanın en ince ayrıntısına kadar işlendiği filmde gezegen üzerinde yaşayan yaşam formları da bir o kadar harikulade. Görsel efektlerin gerektiği kadar kullanıldığı, gücünü harika makyajlarından alan bu sahnelerle vizyonunu bir kez daha ortaya koyan Abrams, neden yeni “Yıldız Savaşları” filmi için doğru tercih olduğunu kanıtlıyor adeta. Her gezegenin kendine has renkleri ve ırkının olduğu serinin bu yeni halkasında ise kırmızı ve sarı tonlarının hakim olduğu Nibiru gezegenindeki Nibirular ile siyah ve koyu kırmızı tonlarıyla bulanmış Kronos gezegenindeki savaşçı bir ırk olan Klingon’larla tanışıyoruz. İzledikçe bu evren hakkında durmadan yeni şeyler öğrendiğimiz filme bir de birbirinden iyi makyajlar ve son kalite görsel efektlerle donatılmış savaş sahneleri eklenince tadından yenmiyor. Açıkçası ışık hızı halindeki iki gemi arasındaki savaşa hayran kalmamak elde değil.

Başta Chris Pine ve Zachary Quinto olmak üzere tüm kadronun rollerinden beklenileni başarıyla yerine getirdiği filmde asıl öne çıkan oyuncu ise tartışmasız Benedict Cumberbatch. Özellikle yakın plan çekimlerle karakterini harikulade bir şekilde ekrana taşıyan Cumberbatch, karizmatik ses tonuyla kariyerinin en iyi performanslarından birini veriyor. Öte yandan, nam-ı diğer RoboCop Peter Weller’da performansıyla filmi renklendirirken Abrams’ta eski “RoboCop” (1987-1990) filmlerine gönderme yapmayı ihmal etmiyor. Tabii Leonard Nimoy’ın ilk filmde olduğu gibi yaptığı cameo da gayet güzel olmuş. Tüm bunların yanında bir alkışı da ilk fliminde bestelerini üstlenen Michael Giacchino’nun hak ettiğini düşünüyorum. Yaptığı bestelerle filme bambaşka bir hava katan Giacchino, bu filmle resmen John Williams kulvarına girmiş bulunuyor. Bunu özellikle “Ship to Ship”, “Earthbound and Down” ve “Warp Core Values” parçalarında dinlemek mümkün. Bu arada Giacchino’nun “London Calling” piyano sonatının ise kendini diğer parçalardan ayıran muhteşem bir beste olarak ön plana çıktığını söyleyebilirim.

USS Enterprise (NCC-1701)
USS Enterprise (NCC-1701)

Toparlamak gerekirse; en az bir önceki film kadar başarılı olan “Star Trek Into Darkness” (Bilinmeze Doğru Star Trek), 2013’ün en iyi filmleri listesine girmeyi tam anlamıyla hak eden ilk film. Ufak tefek klişelerine rağmen karakter gelişimine verdiği önemle serinin temelini güçlendiren yapımın sanat yönetimi, makyaj tasarımı ve görsel efektleri de bir o kadar şahane. Şaşırtmacaları ve olay analizleriyle seyirciyi zinde tutmasını başaran filmin en önemli özelliği ise kuşkusuz Benedict Cumberbatch’ın harika performansı. Yönetmen J. J. Abrams’ın bir fantastik bilimkurgu filminden beklenileni yine fazlasıyla verdiği serinin bu yeni halkasının değerinin zaman geçtikçe daha da artacağına inanıyorum.

Yönetmen: J.J. Abrams
Senaryo: Roberto Orci, Alex Kurtzman ve Damon Lindelof
Oyuncular: Chris Pine, Zachary Quinto, Zoe Saldana, Karl Urban, Simon Pegg, Benedict Cumberbatch, Bruce Greenwood, Peter Weller, Leonard Nimoy
Görüntü Yönetimi: Daniel Mindel
Kurgu: Maryann Brandon, Mary Jo Markey
Orijinal Müzik: Michael Giacchino
Süre: 132 dk.
Ülke: ABD

NOT: B+

Yorumlar

Loading Facebook Comments ...