2008’in en iyi filmlerinden biri olarak gördüğüm “Iron Man / Demir Adam” ile sonradan “The Avengers / Yenilmezler”e kadar uzanan çizgi roman evrenine harika bir açılış yapan Marvel stüdyolarının ikinci evre ilk filmi olan “Iron Man 3 / Demir Adam 3”, türünün başarılı örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Robert Downey Jr.’ın dördüncü kere Demir Adam zırhını giydiği filmde Tony Stark’ın “Yenilmezler” sonrası psikolojisine odaklanılırken karakter gelişimine de ciddi eklemeler yapılıyor. Gwyneth Paltrow, Don Cheadle ve ilk iki filmin yönetmeni olan Jon Favreau’nun karakterlerine tekrardan hayat verdiği filmin kadrosuna eklenen diğer önemli isimler ise Ben Kingsley, Guy Pearce ve Rebecca Hall.
Filmde uzaylı istilasını bastıran “Yenilmezler”in zaferi sonrası Tony Stark artık eskisi kadar rahat hayat yaşayamamaktadır. Kabuslar gören ve zaman zaman panik ataklar yaşayan Stark’ın artık tek önceliği sevgilisi Pepper Potts’u (Gwyneth Paltrow) karşısında olduğu tüm kötülüklere karşı koruyabilmektir. Tüm zamanını gizliden gizliye Demir Adam “oyuncakları”na harcayan Stark’ı bekleyen yeni tehlike ise aslında 10 yıl öncesine dayanmaktadır. İlk filmde Stark’a zırhı yaparken yardımda bulunan Dr. Yansen’in ilk filmde bahsettiği konferans günüyle açılış yapan filmde Stark’ın o gün sadece Yansen’in kalbini kırmakla kalmadığına tanıklık ediyoruz. Biyoloji alanında araştırmalar yapan, Stark hayranı ve araştırmalarını kendisiyle paylaşmak isteyen engelli bilim adamı Aldrich Killian’a (Guy Pearce) verdiği buluşma sözünü tutmayan Stark, filmde bir nevi en büyük düşmanlarından birinin temelini atıyor. Çünkü Killian, araştırmalarını süper terörist Mandarin’in (Ben Kingsley) de yardımıyla geliştirerek yıllar sonra Stark’tan intikamını almak için geri dönüyor. Tabii, Mandarin’in “Extremis” virüsüyle yaratmak istediği süper insan ordusu da cabası. Öte yandan, Stark’ın aynı dönemde kalbini kırdığı eski sevgilisi olan bilim kadını Mayan Hansen’ın (Rebecca Hall) tekrardan ortaya çıkması da olayları daha karmaşık bir hale getiriyor.

“Demir Adam 3″ün bu bölümünde Tony Stark’ın karakter gelişimine önem verildiğini görmek mümkün. Bencil ve narsist olarak tanıdığımız Stark’ın “Yenilmezler” zamanında yaşadığı doğaüstü olayları unutamadığını gördüğümüz filmde karakterin eskisi kadar rahat olmadığına ve zaman zaman panik ataklar geçirdiğine tanıklık ediyoruz. Kısaca, serinin bu bölümünde karşımızda egosundan tamamen arınmış, kırılgan bir Tony Stark mevcut. Tüm dünya tarafından tanınan Stark’ın artık sadece kendini düşünmekten vazgeçip hayatta sahip olduğu tek kişi olan sevgilisi Potts’u korumak için elinden geleni yapmaya çalıştığı filmde karakterin yaşanan olaylar çerçevesinde geçirdiği metaformoz oldukça güzel bir şekilde ekrana yansıtılıyor. Aslında Stark’ın kişilik değişimine ilk filmde başlandığı bir gerçek; fakat “Demir Adam 2″nin de başlarında görüldüğü gibi Stark’ın bu tutumu ne yazık ki fazla uzun sürmemişti. İnsanlara yardım etmeye devam etmesine rağmen egosu tekrardan tavan yapan Stark’ın gösteriş tutkusu bu sefer de kendi hayatı tehlikede olduğu için dengelenmeye başlamıştı. Yani, yine ortada bencil bir neden vardı. Hayatında herşeyi yoluna koyan Stark’ın daha anlayışlı, fedakar, paylaşımcı ve işbirlikçi bir insana dönüşmesi ise “Yenilmezler” filminde geçen olaylar sayesinde filizlenmeye başlıyordu. “Demir Adam 3″te de bu döngü artık tamamen tamamlanıyor. Ayrıca, film ortasında tanıştığı çocuk karakter Harley ile Tony Stark’ın hümanist tarafını ortaya çıkaran Drew Pearce ve Shane Black, karakterin babacıl yanını seyirciyle tanıştırmakla kalmamış çocuklara karşı duyduğu sempatisini de gözler önüne sermişler. Robert Downey Jr.’ın harikalar yarattığı bu sahne kimine göre sıkıcı ve biraz da uzun hissedebilir, ama varolan bir gerçek var ki, o da bu sahnelerin Tony Stark karakterini daha da geliştirdiği. Bu arada, Stark ile Albay James Rhodes arasındaki ilişkiye de olumlu eklemeler yapan film, Iron Man-War Machine ikilisi arasındaki kimyaya izlemesi keyifli bir boyut kazandırıyor.
Filmde insanlara biyolojik rejenarasyon ve süper güç özelliği veren “Extremis” virüsü her ne kadar bu dünyaya uymuyor gibi gözükse de aslında tamamen bu dünyaya ait bir hikayeden geliyor. 2005 yılında Warren Ellis tarafından yazılmış “Extremis” adlı Demir Adam çizgi romanından uyarlanan film için aslında belli bir noktaya kadar oldukça sadık bir çizgi roman uyarlaması olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gözünü hırs bürümüş ve intikam almak için herşeyi yapmaya hazır bilim adamı Aldrich Killian’dan kalbi kırık ve bilim aşığı Mayan Hansen’a kadar tüm karakterlerin oldukça güzel işlendiği filmin tek çelişkili noktası ise ne yazık ki ana kötü karakteri olan Mandarin. Paragrafın şimdiki kısmını içerebileceği sürprizbozanlar nedeniyle sadece izleyen okuyucuların okumasını öneriyorum. Aslında film için alınan bu kararın hem pozitif; hem de negatif etkisi var. Ben önce negatif açıdan başlamak istiyorum. Batman için Joker, Superman için Lex Luthor ve Spider-Man/Örümcek-Adam için Green Goblin/Yeşil Cin (bu liste Thor için Loki, Kaptan Amerika için Red Skull/Kızıl Kafa diye uzar) neyse Demir Adam içinde aynısı olan Mandarin, kısaca çizgi romanda karakterin en büyük düşmanı olarak kabul edilir. Dövüş ustası, etnik geçmişi Asya’ya dayanan ve parmağındaki büyülü yüzükler sayesinde süper güçlere sahip olan kötü karakterin bu filmde sahte bir dublörden ibaret olması ise açıkçası bende büyük bir hayal kırıklığı yaşattı. Oldukça etkileyici tehdit sahneleriyle karakter temelinin oldukça güçlü atıldığı filmde Ben Kingsley tarafından canlandırılan Mandarin’in aslında ABD’yi korkutma amaçlı Killian tarafından tutulan bir aktör olması ve Mandarin isminin sonunda Killian’a yamanmaya çalışılması filmin kötü adamını fazlasıyla zayıf bırakmış. Tabii, bu problem “Demir Adam 3″ün kötü karakterini Mandarin olarak düşündüğümüz de geçerli olmakla beraber gerçek Mandarin’i içeren devam filmine (veya tekrar izleyişime) kadar bu hislerim değişmeyecek. Öte yandan, bu durumun pozitif yanı ise filmdeki mizah dozunu mükemmel derecede arttırması. Ben Kingsley’in harika aksanı ve muhteşem oyunculuğuyla hayat bulan İngiliz ve futbol sevdalısı kiralık aktörün Tony Stark arasındaki geçen harika diyalogları açıkçası gülmekten karın ağrıtıyor. Ayrıca, bu durumun seyircide yarattığı şaşkınlık durumu da en üst seviyede.

“Demir Adam 3″ün bir güzel noktası da politikasından kaynaklandığını düşünüyorum. Zaten seriye dikkatli bir şekilde bakıldığında da kötü karakterlerin ABD’nin yıllar boyunca değişim gösteren düşmanlarından oluştuğunu görmek mümkün. İlk filmde hatırlarsınız kötü karakterler Orta Doğu’dan geliyordu. Bir nevi ABD’nin son savaşlarının gerçekleştiği Irak ve Afganistan gibi ülkelere gönderme yapılan filmin ikinci bölümündeki kötü karakterin memleketi de Rusya’ydı ki, bunu da soğuk savaş göndermesi olarak düşünmek mümkün. Tüm bunların yanında asıl dikkat edilmesi gereken nokta ise iki filmde de kötü karakterlerin arkasındaki Amerikan silah üreticisi desteği. İlk filmde Orta Doğu’lu teröristlere Stark Endüstrisi’ni yöneten Obadiah Stane (Jeff Bridges) yardım ederken ikinci filmdeki Ivan Vanko’ya (Mickey Rourke) da Hammer Endüstri’si sahibi Justin Hammer (Sam Rockwell) destek veriyordu. Yani filmlerde oldukça güzel bir öz eleştiri mevcut. Üçüncü filmde de tahmin edildiği gibi aynı formül devam ediyor, tabii ufak tefek detaylarla beraber. Şimdi paragrafın sürprizbozanlı tarafına geçtiğimiz için yukarıda da yazdığım gibi filmi izlemeyenlerin okumamasını öneririm. Serinin üçüncü halkasında ise Orta Doğu’lu gibi görünen, ama aslında İngiliz olan Mandarin’le düşman bazında “sanki” daha da eskiye, yani 1812’ye gidiliyor. Köken kavramıyla öz eleştiri durumunun biraz daha ileriye götürüldüğü filmde tüm olayların arkasındaki kişinin de biyolojik silah yaratan Killian’ın olması bahsettiğim halkayı tamamlıyor. Açıkçası olaylara ABD Başkanı’nı katarak seyircide tam tersi gibi bir izlenim bırakan “Demir Adam 3″ün bir diğer yandan vermek istediği mesaj bence gayet yerinde olmuş.
“Demir Adam 3″te dikkatimi çeken bir diğer özellikte Christopher Nolan’ın çizgi roman dünyasında yarattığı devrimin devam etmesi. Nolan’ın her Batman filminin sonraki yıllarda çekilen çizgi roman filmlerinde hissedildiği bir gerçek ki, daha üzerinden daha bir yıl bile geçmeyen “The Dark Knight Rises / Kara Şövalye Yükseliyor” filmi bu durumun son örneği. “Demir Adam 3″te görebilecek en önemli ortak özellik filmin ortalarına doğru hayatının mahvolduğuna tanıklık ettiğimiz ana karakterin Wayne’vari tekrardan ayağa kalkma savaşı. Filmin sonunda karaktere hazırlanan son da Nolan’ın son filmiyle bir o kadar benzerlik taşıyor. Bu arada, çizgi roman dünyasında bu tür olaylar ana karakterlerin başına tabii ki çok geliyor, benim burada dikkat çekmek istediğim şey bu konunun “ciddi ve tam olarak” ilk defa Nolan tarafından ele alınmasıyla başlayan yeni akım.
ILM Stüdyoları’nın enfes görsel efektleriyle öne çıkan “Demir Adam 3″ün en güzel yanı ilk iki filmde (özellikle “Demir Adam 2″de) eksikliğini hissettiğimiz aksiyon sahnelerinin daha bol ve uzun olması. Yönetmenlik koltuğunu Jon Favreau’dan devralan Shane Black’in hikaye oluşumunun yanında aksiyon sahnelerine yaptığı bu takviye filmi sürükleyici yapmakla kalmayıp; seyirciye görsel açıdan da çekici bir seyir keyfi sunuyor. Tabii buna eklenen harika Demir Adam teknolojileri (otomatik zırh ve diğer Mark tasarımları) filmi bambaşka bir boyuta taşırken, tüm kadronun başarılı performansı ve film sonu jeneriğinden hemen sonra Mark Ruffalo’nun Bruce Banner olarak yaptığı cameo ile özellikle seriyi yakından takip edenleri mest ediyor. Bu arada Brian Tyler’ın güzel bestelerinin hakim olduğu filmde Ben Kingsley’e ek olarak Guy Pearce de her zamanki gibi kalitesini ortaya koyuyor.

Sonuç olarak Robert Downey Jr.’ın neden karakteri için biçilmiş kaftan olduğunu tekrardan seyirciye gösteren “Iron Man 3 / Demir Adam 3”, türünün başarılı örneklerinden biri olmasının yanında yılın da ilk güzel filmi. Hikaye açısından seyirciye fazla yeni bir şey sunmamasına rağmen ters köşeye yatırmasını bilen filmin en önemli eksiği ise kötü karakteri ne yazık ki yeterince güçlü olmaması. Buna rağmen karakter gelişimi ve yaratılan Marvel evrenine yaptığı katkılarla seyirciye her açıdan kaliteli anlar sunan filmde görsel efektler ve aksiyon sahneleri tek kelimeyle harika.
Yönetmen: Shane Black
Senaryo: Drew Pearce ve Shane Black (senaryo), Stan Lee, Don Heck, Larry Lieber, Warren Ellis ve Jack Kirby (çizgi roman)
Oyuncular: Robert Downey Jr., Gwyneth Paltrow, Don Cheadle, Guy Pearce, Ben Kingsley, Rebecca Hall, Jon Favreau
Görüntü Yönetimi: John Toll
Kurgu: Peter S. Elliot ve Jeffrey Ford
Orijinal Müzik: Brian Tyler
Süre: 130 dk.
Ülke: ABD
NOT: B-
Yorumlar