worlds_end_filmdoktoruSinema endüstrisinde sadece iki tür filmin kaliteli örneklerine ender rastlıyoruz diyebilirim. Bu türler tahmin de edilebileceği gibi korku ve de komedi. İkisinin de ortak özelliği belki fazla bütçeye sahip olmadan da yapılabileceğini düşündürmesidir; fakat kesin olan bir şey varsa ortaya çıkan sonuçların çoğu fazlasıyla başarısız. Neyse ki bu sene korku türünde taze kan niteliğindeki “The Conjuring / Korku Seansı”, türe ait umut vermekle beraber seyircinin de beklentilerini karşıladı. Komedi bazında ise hala bu seneye ait iyi bir komedi filmi izleyemediğimi düşünmeye başlamıştım ki, “The World’s End / Dünyanın Sonu” bana Simon Pegg, Edgar Wright ve Nick Frost da olmasa komedi türünün sonu acaba ne olurdu dedirtti.

“Shaun of the Dead / Zombilerin Şafağı” (2004) ve “Hot Fuzz / Sıkı Aynasızlar” (2007) gibi iki muhteşem komedi filmine imza atan Edgar Wright ve Simon Pegg’in yeni filmi “The World’s End / Dünyanın Sonu”nun fragmanını izlediğimde açıkçası hayal kırıklığı yaşadığımı söyleyebilirim; çünkü film oldukça basit gibi görünürken Wright ve Pegg’in de kendini tekrar ettiğini düşünmüştüm. Gerçi Pegg ve Wright’ın bir bildiği vardır dediğimi hatırlıyorum ama yine de beklenti içine girmemem gerektiğine dair kendimi ikna etmiştim. Gel gelelim filmi izledikten sonra fragmanın sadece buz dağının görünen kısmı olduğunu anladım.

Oliver, Steven, Gary, Andy ve Peter
Oliver, Steven, Gary, Andy ve Peter

Gençlik yıllarında Newton Haven’daki pub crawl zamanı 12 barda da içerek Altın Mil’i tamamlamak istemelerine rağmen son bar olan “The World’s End / Dünyanın Sonu”na yetişemeyerek bunu tamamlayamayan Peter (Eddie Marsan), Andy (Nick Frost), Steven (Paddy Considine), Oliver (Martin Freeman) ve Gary’nin (Simon Pegg) 20 yıl sonra bir kere daha denemelerini konu alan “Dünyanın Sonu”nda Newton Haven’a dönen ekip şehrin robotlar tarafından ele geçirildiğini farkeder. Buna rağmen Gary’nin “meşhur” ısrarı üzerine görevi tamamlamaya karar veren ekip, uzaylılar tarafından yönetilen robotlarla amasız bir mücadele içine girerler. Bu sırada, yıllar önceki hesaplarını kendi aralarında kapamaya başlayan ekibe Oliver’ın kardeşi Sam’in (Rosamund Pike) katılmasıyla işler daha da komik bir hal alıyor. Hayatlarında belli yerlere gelmiş karakterlerin geçmişleriyle yüzleşmesinin yanında kimisi yarım kalmış aşk hikayesini tamamlamaya uğraşırken kimi de korkularını yenmeye çalışıyor. Değer taşıyan maddi ve manevi şeylerin insandan insana nasıl değiştiğini mizahi bir şekilde seyirciye sunan film, böylece kendini bir üst seviyeye taşıyor.

İlk yarısı oldukça sıradan gibi gözüken, hatta belki de robotlar nedeniyle ön yargı oluşturan “Dünyanın Sonu”ndaki her şeyin aslında bir metafor üzerine kurulu olduğunu görmeye başladığınız ikinci yarısıyla her şey değişiyor. Özellikle alt metninde işlenen sistem eleştirileriyle dikkat çeken filmdeki her detay o kadar ince ayrıntısına kadar işlenmiş ki, uzun yıllardır bu kadar zekice tasarlanmış bir komedi izlediğimi hatırlamıyorum. İnsanların sistemin kölesi haline geldiğini gördüğümüz filmde robotların da aslında diğer bir sistemdeki ruhsuz ve mutsuz bireyleri temsil ettiğini fark etmek çok zor değil. İnsanoğlunun yıllardır süren yıkımının sistemler ne olursa olsun değişmeyeceğini, ayrımcılığın ve şiddetin bitmeyeceğini final sekansındaki mükemmel örneklerle açıklayan “Dünyanın Sonu”nda insanoğlunun kusurlu bir varlık olduğunun defalarca altı çiziliyor. Dünyanın Sonu barındaki sahnelerle sosyal ağ ve telekomünikasyon cihazlarının insanlar üzerindeki negatif etkisine dikkat çekmesi de cabası. Sosyal ağın insanları sahteleştirdiğini ve hatta bir bakıma robotlaştırdığını savunan filmde sarhoş Gary ve Andy’nin insanoğluna dair konuşması ise tek kelimeyle harika. Bu arada, aslında barların metaforik özelliklerinin isimlerinden ve tabelalarından rahatlıkla anlaşıldığını belirtmek gerek. İsimleri sırasıyla “The First Post”, “The Old Familiar”, “The Famous Cock”, “The Cross Hands”, “The Good Companions”, “The Trusted Servant”, “The Two-Headed Dog”, “The Mermaid”, “The Beehive”, “The King’s Head”, “The Hole in the Wall” ve “The World’s End” olan barların ne anlama geldiğini filmi izlemeyenler için açıklamayacağım. Filmin posterlerini ise yazının en altından inceleyebilirsiniz.

Andy (Nick Frost), Sam (Rosamund Pike), Steven (Paddy Considine), Peter (Eddie Marsan), Oliver (Martin Freeman) ve Gary (Simon Pegg)
Andy (Nick Frost), Sam (Rosamund Pike), Steven (Paddy Considine), Peter (Eddie Marsan), Oliver (Martin Freeman) ve Gary (Simon Pegg)

Blood and Ice Cream / Kan ve Dondurma üçlemesinin diğer adıyla Three Flavours Cornetto / Üç Aromalı Cornetto üçlemesinin son filmi olan “Dünya’nın Sonu”nu bu kadar zeki yapan diğer özelliklerinden biri de eski film referanslarını harika bir şekilde kullanmayı unutmaması ve film içerisinde yer alan ufak detaylar. Andy’nin bel kırma sahnesiyle “The Dark Knight Rises / Kara Şövalye Yükseliyor”a (2012) gönderme yapılan filmde Gary, “Cabaret” (1972) ve “Casablanca”nın (1942) meşhur repliklerini oldukça güzel yerlerde kullanırken, film Martin Freeman’ın canlandırdığı Oliver karakterini de öyle bir şekilde bağlıyor ki, birden Peter Jackson’ın Orta Dünya filmlerine referans yapıldığını farkediyorsunuz. “Alien / Yaratık” (1979), “Aliens / Yaratıklar” (1986) ve “The Thing / Şey” (1982) filmlerine de saygı duruşunda bulunan filmin asıl vurucu referansları tabii ki üçlemenin diğer filmleriyle, yani “Zombilerin Şafağı” (2004) ve “Sıkı Aynasızlar” (2007) arasında yapılıyor ki, hayran kalıyorsunuz. Çitten atlama sahnesinden, filmin finalinde gözüken uçan cornetto ambalajına kadar sayısız referansın bulunduğu üçlemenin son halkasında Wright ve Pegg tarafından yazılan diyaloglar da bir o kadar zekice. Ayrıca, “Sıkı Aynasızlar”da oynayan Timothy Dalton ile yapılan James Bond göndermesi burada Pierce Brosnan’ın varlığıyla yapılıyor. Film bittikten sonra acaba “Zombilerin Şafağı”nda da bir James Bond göndermesi vardı da ben mi kaçırdım dedim.

Çoğu komedi filminin aksine komik olmak için çabalamayan “Dünyanın Sonu”, üçlemenin önceki filmlerinin izinden giderek komedi kozunu ciddiyetinden alıyor. Pegg, Wright ve Frost’un adeta komedi filmi dersi verdiği filmde karakterlerin zeka dolu zamanlaması harika replikleri filmin komedi dozunu arttırıyor. İşin bir güzel tarafı da filmdeki aksiyon seviyesinin yılın aksiyon amaçlı filmlerini kıskandıracak seviyede. Görsel efektlerin olabildiğince gerçekçi hazırlandığı filmin Steven Price tarafından imzalı elektronik ağ temalı müzikleri de bir o kadar başarılı. Tabii önceki filmlerde olduğu gibi film içerisinde kullanılan parçalar da filme yine muhteşem bir hava katıyor. Zaten The Doors’un “The Alabama Song” parçası başlayınca bu durumun tam tersi gibi bir olay düşünülemez. Bu arada, kadro da üçlemenin önceki filmlerinde de olduğu gibi gayet başarılı.

Andy, Peter, Gary King, Steven ve Oliver
Andy, Peter, Gary King, Steven ve Oliver

“The World’s End / Dünyanın Sonu” kısaca Simon Pegg, Edgar Wright ve Nick Frost’un Cornetto üçlemesini harika bir şekilde tamamlayan komedi türünün son yıllarda yapılmış en iyi örneklerinden biri. İnsanoğlunun kusurlu bir varlık olduğunu altı çizilen filmin alt temasında bulunan sistem eleştirileri ise harikulade. Metaforik öğeleri ve referanslarıyla yılın en iyi filmlerinden biri.

Yönetmen: Edgar Wright
Senaryo: Simon Pegg, Edgar Wright
Oyuncular: Simon Pegg, Nick Frost, Martin Freeman, Rosamund Pike, Paddy Considine, Eddie Marsan, Pierce Brosnan, Bill Nighy
Orijinal Müzik: Steven Price
Görüntü Yönetimi: Bill Pope
Kurgu: Paul Machliss
Sanat Yönetimi: Marcus Rowland
Kostüm Tasarımı: Guy Speranza
Süre: 109 dk.
Ülke: Birleşik Krallık

NOT: B+

The-First-Post-worlds_end_filmdoktoruThe-Old-Familiar-worlds_end_filmdoktoruThe-Famous-Cock-worlds_end_filmdoktoruThe-Cross-Hands-worlds_end_filmdoktoruThe-Good-Companions-worlds_end_filmdoktoruThe-Trusty-Servant-worlds_end_filmdoktoruThe-Two-Headed-Dog-worlds_end_filmdoktoruThe-Mermaid-worlds_end_filmdoktoruThe-Beehive-worlds_end_filmdoktoruThe-Kings-Head_worlds_end_filmdoktoruThe_Hole_in_the_Wall_worlds_end_filmdoktoruThe-Worlds_End_worlds_end_filmdoktoru

Yorumlar

Loading Facebook Comments ...