Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Ekim 2017 sayısında hem yazılı olarak hem de web üzerinden yayımlanmıştır. Yazıya ulaşmak için tıklayınız.

Venedik Film Festivali’nde aldığı Altın Aslan Ödülü ve övgülerle adından söz ettiren Guillermo del Toro’nun yeni filmi “The Shape of Water / Aşkın Gücü” için beklentileri yükseltmemekte fayda var. Çünkü karşımızda gücünü klişeleşmiş Spielberg formüllerinden alan tipik bir Hollywood filmi bulunuyor ve eğer benim gibi siz de “Pan’s Labyrinth / Pan’ın Labirenti”ni (2006) beğenenlerdenseniz “Aşkın Gücü” ne yazık ki sizi tatmin etmeyecek. Oscar’a özel belirli formülleri kullanarak ilgi çekmeye çalışan filmde yem olarak tasvir edilebilecek her şey mevcut. Cinsel tercihinin hikayeye hiçbir katkısı bulunmayan bir eşcinsel karakter, temizlik işlerini yapan Afrika ve Meksika (Trump döneminde yaşananlar vb.) uyruklu hizmetçiler, ırkçılık yapan homofobik beyaz bir garson, nedensiz yere dünya dışı varlığı öldürmek isteyen ve sınıf ayrımcılığı yapan beyaz bir asker, eski Hollywood müzikallerine yapılan göndermeler, Soğuk Savaş dönemi ve seyirciyi tatmin etme amacıyla hazırlanmış fazlasıyla tahmin edilebilir bir olay örgüsü ve son. Akıl sınırlarını zorlayan dev gibi odayı suyla dolduran küvet sahnesinden bahsetmiyorum bile. Filmi tek başına değerlendirdiğimizde aslında oldukça güzel bir iyi hisset filmi olduğu görülüyor. Üstüne üstlük teknik açıdan da oldukça güzel bir şekilde kotarılmış; fakat filmin seyircide uyandırdığı “biz bu filmi bir yerden izledik” hissi yer yer ağırlıkla hissedildiği gibi bir yerden sonra Spielberg’in “E.T. the Extra-Terrestrial” (1982) başyapıtını akıllara getiriyor. Karakter ilişkileri bakımından da Hans Christian Andersen’ın ikonikleşmiş masalı “Küçük Deniz Kızı”(1837) referans alan film, kısaca özgünlükten oldukça uzak. Bu yüzden “Aşkın Gücü”yle “Pan’ın Labirenti” arasında dünya kadar fark olduğunu söyleyebiliriz. Filmin öne çıkan tarafları ise seyircide bıraktığı mutlu hissin yanında Sally Hawkins’le Richard Jenkins’in performansları. Hawkins’in dilsiz bir hizmetçiyi oynadığı filmde Hawkins, fazlasıyla doğal ve güçlü bir performans sergilerken Jenkins ise sınırları zorlayarak karakterine farklı bir hava katmayı başarmış. Öte yandan, Michael Shannon ve Octavia Spencer’ın performansları da oldukça başarılı ama Shannon yine aynı Shannon, Spencer da aynı Spencer. O yüzden ne yazık ki pek yorum yapamayacağım. “Aşkın Gücü” Oscar’larda adını çokça söz ettirecek bir yapım olmakla beraber Del Toro’nun da 2006’dan beri yaptığı da en başarılı film belki, ama klişe hikayesiyle sinema tarihine damga vurmaktan epey uzak.

NOT: B

Yorumlar

Loading Facebook Comments ...