Şili’nin 85. Akademi Ödülleri Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı dalında yarışması için seçilen “No / Hayır”, özellikle hazırlanış şekliyle öne çıkan yılın en iyi ve en güçlü yapımlarından biri. Düşünce savaşlarında duyguların mantık üzerindeki etkisini mükemmel bir şekilde seyirciye gösteren film, bunu Augosto Pinochet rejiminin son yıllarında kullanılan başarılı bir örnekle anlatıyor. Tamamı video kaseti (U-matic) formatında çekilmesinden ötürü 1980’li yılları her anlamda ekrana taşıyan filmde Gael García Bernal’in oyunculuğu ise harikulade. 65. Cannes Film Festivali’nde Directors’ Fortnight CICAE, yani Sanat Ödülü alan filmin aynı zamanda Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar adaylığı bulunuyor.
Antonio Skármeta’nın yayımlanmamış “El Plebiscito” (Referandum) oyunundan uyarlanan “Hayır”, 1973 askeri darbesiyle Şili’nin başına geçen diktatör Augosto Pinochet rejiminin son yıllarını işliyor. Pinochet’in dış ülkelerin baskısı sonucunda başkanlık oylamasını halka açtığı filmde halk diktatörlük için “evet”, demokrasi için ise “hayır” oyu kullanmaları gerekiyor. 1973’den 1988’e kadar baskı ve yasaklarla yönetildiği için düşüncelerini paylaşamayan halkın oy vermesini sağlayacak en önemli şey de seçim süresince yapılacak olan kampanyalar. Her iki tarafında 15’er dakikalık reklam yapma haklarına sahip olduğu oylama sürecinde halkı “hayır” oyuna ikna edebilmenin tek yolu ise bunu gerçekten etkileyici bir şekilde hazırlayabilmektir. Bunun için de başa reklamcılıktan anlayan birinin gelmesi gerekmektedir ki, genç ve yetenekli reklamcı René Saavedra bu tanıma uyan tek kişidir.

Üst metinde bilenen bir politik konuyu işlemesine rağmen alt metinde daha derin konulara değinen “Hayır”, verimli düşünce aktarımında duygunun mantığa göre daha etkili bir araç olduğunu harika bir şekilde gözler önüne seriyor. 2010 yılında Christopher Nolan’ın başyapıtı “Inception / Başlangıç” ile metaforik bir şekilde işlenen bu konuyu yaşanmış bir örnekle ele alan filmde insanların farklı görüşteki insanların fikirlerini etkilemek için sadece kendilerinin etkilendiği şekilde anlattığına tanıklık ediyoruz. Filmde kapitalist sistemin en önemli araçlarından biri olan reklamlara zaten ters bakan parti üyeleri çareyi mantığın hakim olduğu bir protesto videosu hazırlamakta buluyorlar. “Hayır” oyunun halka nasıl güzel bir gelecek sunacağını anlatmak yerine Pinochet yüzünden ölen ve kaybolan kişilerin gösterildiği reklamların halk üzerinde pek de bir etki yaratmadığının bazı üyelerce fark edilmesi ise devreye reklamcının girmesine sebep oluyor. Gruba René Saavedra’nın katılmasıyla işlerin daha farklı bir hal aldığı filmde Saavedra, ilk olarak siyah beyaz olan videoya gökkuşağı renkleri katarak görsel olarak oldukça zengin bir reklama temel atıyor. Hayır gibi olumsuz bir kelimeyi halkın gözünde olumlu hale getirmeye başlayan Saavedra’nın içerik olarak halka yaşanmış kötü olaylar yerine gelecekte onları bekleyen güzel değişiklikleri göstermesi de “hayır” oyunu doğal olarak daha da çekici yapıyor. Diktatörlük sürecinde nelerden yoksun kaldığını halka hatırlatarak insanların belli kesimini derinden etkilemesini bilen reklamla film, açıkçası bir yerden sonra gerçekten etkileyici bir politika dersine dönüşüyor. Öte yandan, bu tür örneklerle bizim etkilendiğimiz şeylerden başkalarının etkilenmek zorunda olmadığını özellikle gösteren yönetmen Larraín, başkalarını bir düşüncenin doğru olduğuna zorlamanın da ters teptiğinin film boyunca altını çiziyor.
“Hayır” filminin işlediğini en önemli sorunlardan biri de şüphesiz günümüzde bile hala devam eden insanların birbirlerini anlamaya çalışmadan yargılamaları. Saavedra’nın yaptığı devrimsel değişikliklere başta solcu eski karısı olmak üzere çoğu grup üyesinin karşı çıktığı ve dalga geçtiği filmde insanların inatçılığı ve farklı olan şeyleri yadırgama tutumları etkileyici bir şekilde ekrana yansıtılıyor. Ayrıca, diktatörlüğün devam etmesini isteyen kesimin tehditlerine maruz kalan Saavedra’nın sosyalist olmamasına rağmen Marksist damgası yemesi de filmde sunulan en önemli örneklerden. Halbuki yeni aldığı mikrodalga fırını ve oğluyla sessiz sakin bir hayat süren karakterin istediği tek şey ise herkesin istediği düşünceyi özgürce dile getirip savunabilmesi. Öte yandan, tüm eleştirilere kulaklarını tıkayarak hedefine ulaşan Saavedra’yla izlemesi zevkli bir başarı öyküsüne imza atan film, zeki reklamcının oğluyla ilişkisine de yer vererek aile ve sevgi temalarına da ufaktan değiniyor. Bu arada demokrasiden yana olduğu için her ideolojiye birer renk atayan Saveedra’nın bu tutumu demokrasi adı altında çoğu şeyin yasaklandığı yakın zamanları da tekrardan sorgulamamıza neden olduğunun da altını çizmek gerek.

Oldukça güzel bir şekilde kaleme alınmış senaryosuyla sürükleyici bir seyir sunan “Hayır”ın ilginç özelliklerinden biri de seyirciyi reklam savaşlarının tam ortasına bırakması. Her iki tarafında reklamlarını izlediğimiz filmde “hayır” reklamlarının sadece hedefine odaklandığını, ardından çıkan “evet” reklamlarının ise “hayır” reklamlarını kötülediğini görüyoruz. “Hayır” oyunu kötülemek için reklamlarında gülünç derecede absürd örneklere yer veren Pinochet yandaşlarının halkı manipule etmeye çalışmaları gerçekten rahatsız edici. Bu arada Pop’un Kralı Michael Jackson ve Lionel Richie tarafından hazırlanan “We Are the World” parçasının “hayır” reklamlarına ilham kaynağı olarak gösterilmesini de fazlasıyla beğendiğimi özellikle belirtmek isterim. Nitekim Michael Jackson hayranı olarak filmlerde ufak da olsa böyle şeyler görmek beni sevindiriyor.
Arşiv görüntülerini kullanan “Milk” (2008) gibi filmlerin aksine tamamı U-matic kamerasıyla çekilen filmde kullanılan arşiv görüntüleri de doğal olarak hiçbir şekilde sırıtmıyor. Baştan sona arşiv görüntüsünü andıran bir havaya sahip olan filmin eskiden çekilmiş görüntülerle uyumu gerçekten harika. Bir de üstüne Sergio Armstrong’un başarılı görüntü yönetimi devreye girince filmde gerçek olmayan görüntüleri anlamak neredeyse imkansızlaşıyor. Video kamerasıyla çekildiğinden ötürü başta göze hitap etmeyen filmi izledikçe bu kararın ne kadar yerinde olduğunu görüyorsunuz. Açıkçası bunun epey özgün ve cesur bir hareket olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, tüm oyuncuların oldukça başarılı olduğu filmde asıl performansı ise René Saavedra olarak Gael García Bernal veriyor. Karakteri için yerinde bir tercih olduğunu her sahneye çıktığında gösteren Bernal, Saavedra yorumuyla oldukça sempatik bir karaktere imza atmış. Çevresindeki insanlara güçlü gözüken; fakat aslında oldukça kırılgan olan karakterin duygu geçişlerini abartısızı bir şekilde ekrana yansıtan Meksikalı aktör için kariyerine önemli bir film daha eklediğini söylemek yanlış olmaz.

Sonuç olarak video kamerasıyla çekilmesinden ötürü adeta bir arşiv görüntüsünü hatırlatan “No / Hayır”, duygunun mantığa göre daha güçlü bir araç olduğunu politika üzerinden anlatan yılın kesinlikle en iyi filmlerinden biri. İletişim sorununa da oldukça başarılı bir şekilde değinen filmde Meksikalı aktör Gael García Bernal ise harika bir performans sergiliyor. Adeta bir politika dersini andıran reklam kampanyalarıyla oldukça güçlü bir film olan “Hayır”ın en öne çıkan özelliği ise seyirciyi reklam savaşlarına ortak etmesi.
Oscar Adaylıkları
- Yabancı Dilde En İyi Film: Şili
Cannes Film Festivali Ödülleri
- Directors’ Fortnight CICAE (Sanat) Ödülü: Pablo Larraín
Yönetmen: Pablo Larraín
Senaryo: Pablo Larraín (senaryo), Antonio Skármeta (oyun)
Oyuncular: Gael García Bernal, Alfredo Castro, Antonia Zegers
Süre: 118 dk.
Ülke: Şili
NOT: A-
Yorumlar