“Sayın generalim ve kadirşinas yalakaları; şunu iyi bilin ki, gösteriş budalası insanlardan, gösterişli laflardan, gösterişin kendisinden, hiç hoşlanmam, bu bir. Kibirden, kendini beğenmişlikten, bütün bu dağları ben yarattım havalarından, süslü kişiliklerden nefret ederim, bu iki. Yalakalardan, yalakalıktan, yalakaca edilmiş laflardan ve davranışlardan da nefret ederim bu üç. Dördüncüsü, gerçeği, içtenliği, samimiyeti çok severim. Ve Dostoyevski’nin dediği gibi: gerçeğin, her şeyin üstünde, zavallı egolarımızın bile üstünde tutulmasını isterim. Arkadaşlığın karşılıklı, açık sözlü ve yalansız olanı için canımı veririm. Evet buna bayılırım. Arkadaşlık, hassaslık ve incelik isteyen bir iştir. Öyle kabalığa, özensizliğe, alaycılığa gelmez. ”
Eleştirime bu replikle başlamak istedim; çünkü filmdeki en sevdiğim şey. Zeki Demirkubuz’un yeni filmi olan “Yeraltı”, insanlara olan inancını hala kaybetmek istemeyen bir adamın hayata karşı olan isyanını konu alıyor. Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” romanın serbest bir uyarlaması olan film, açıkçası bana göre “Tepenin Ardı”yla beraber yılın en iyi yerli filmi. İçerdiği karakterler ve olaylarla Demirkubuz’un kişisel filmlerinden biri olarak adlandırabileceğim filmin görüntü yönetimi de bir o kadar başarılı. 45. SİYAD Ödülleri’nde yönetmen, erkek oyuncu, görüntü yönetimi dahil olmak üzere beş dalda ödül alan filmde başroldeki Engin Günaydın ise rolü için biçilmiş kaftan olduğunu her sahneye çıktığında gösteriyor.

Gündelik hayatından iyice sıkılmış, yaptığı işlerden zevk alamaz duruma gelmiş Muharrem, ikiyüzlü, nankör, yalaka ve samimiyetsiz çevresinden iyice bunalmış haldedir. Ne zaman biri için iyi bir şey yapmaya kalksa karşılığında aldığı cevap beklediği gibi olmamakla beraber ters tepmektedir. Başta arkadaş dediği kişiler olmak üzere sabahları ona gelen temizlikçinin bile Muharrem’in fikirlerinden yardım alıp ona karşı kullanması Muharrem’i artık isyana itmektedir. Muharrem çevresindeki insanların gözünde aynı yer altında yetişen, enerji kaynağı ve lezzetli bir patatese dönüştüğünü düşünmeye başlamıştır. Yani kısaca patates nasıl nişasta deposuysa, Muharrem de fikir deposudur ve herkes ondan yararlanmaktadır. Fakat atıldığında camı kıracak kadar ölümcül bir araca da dönüşebileceğini de kimse bilmiyordur. Muharrem’in fikirlerini çalan arkadaşının kutlama yemeğine çağrılmamasına rağmen kendini zorla davet ettirmesi karakterin aslında ne kadar yalnız olduğunun başka bir göstergesidir. Davet saatinin değişmiş olmasının haber verilmemesiyle başlayan isyanların tavana vurması ise uzak değildir. Muharrem kısaca herkesin kendini mağdur olarak gördüğü bu dünyadaki bir yansımasıdır aslında.
Görüntü yönetimi oldukça başarılı olmasına rağmen yine de renklerle fazla oynandığını düşündüğüm “Yeraltı”, kara mizahıyla öne çıkıyor. Demirkubuz’un severek kaleme aldığı her repliğinden belli olan filmin en büyük artısı Muharrem’in yerin dibine vurmasını trajikomik bir şekilde seyirciye aktarması. Depresif bir hikaye olmasına rağmen mizah dozunu elinden bırakmayan yönetmenin bu kararının açıkçası filmi monotonluktan çıkararak bambaşka bir yere taşıdığını düşünüyorum. Tabii bunda Engin Günaydın’ın payı çok fazla; çünkü karakter sanki onun için yazılmış hissini veriyor. Performansı tabii ki olağanüstü değil; fakat karakterine aşırı derecede yakışmış durumda ve onun için de karakterinden beklenileni fazlasıyla veriyor. Özellikle Muharrem’in yemek sırasında verdiği konuşma sahnesini (yukarıda repliğini yazdığım sahne) her anlamda fazlasıyla başarılı buldum. Tekrar tekrar izledikçe daha da beğendiğim bu sahneyle harika insan gözlemlerine imza attığını düşündüğüm film, toplum içinde rahatsız olduğumuz insan davranışlarını gözler önüne seriyor. İnsanların başkaları adına konuşması gibi gıcık eden detayları seyirciyle dürüstçe paylaşan yönetmenin temizlikçi karakteri de bir o kadar başarılı. Bakıcılık yaptığı kişi hakkında durmadan sızlanan, hatta bir ara öldürmeyi bile kafaya koyan temizlikçinin o kişiden evlilik teklifi almasıyla değişen ruh hali ve buna Muharrem’in tepkisi filmde güzel yansıtılmış detaylardan.
Üzerinde düşünüldükçe derinleşen filmin en büyük eksiği ise herkes tarafından bahsedilen Nuri Bilge Ceylan’a olan göndermelerden geliyor. Bu teorinin ne kadar doğru olduğu tartışılır, ama en iyi roman ödülünü alan karakterin (Serhat Tutumluer) eserinin adı “Ankara Sıkıntısı” olunca ister istemez akla ünlü yönetmen geliyor. Hatta, karakterin ödül konuşmasının “Üç Maymun”la (2008) Cannes Film Festivali’nde ödül alan Ceylan’ın konuşmasıyla epey benzerlik taşıması da bu teoriyi destekler nitelikte. İki yönetmenin arasında geçenler hakkında biraz bilgisi olan herkesin anlayacağı bu tür detaylar yüzünden filme tam odaklanamıyorsunuz ki, bu da filmin gücünü yitirmesine sebep oluyor. Öte yandan, Muharrem’in fahişeyle olan ilişkisinin çok havada kaldığını düşünüyorum. İkisi arasında geçen olayların detaylı bir şekilde gösterilmediği filmde Muharrem’le olan konuşmalarına adapte olmak gerçekten zor. Haliyle filmin oldukça uzun final sahnesi de gereken etkiyi yapamıyor.

Kısacası Engin Günaydın’ın filmi bir üst seviyeye taşıyan performansıyla öne çıkan “Yeraltı”, Zeki Demirkubuz’un en kişisel filmi olmakla beraber yılın en iyi yerli yapımlarından biri. Hayattan umudunu kesmiş bir adamın isyanını kara mizahla anlatarak seyirciye güzel vakit sunan filmin en büyük eksikleri ise Nuri Bilge Ceylan’a olduğunu hissettiren göndermeleri ve ikinci yarısındaki senaryo boşlukları.
Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Senaryo: Zeki Demirkubuz (senaryo), Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (“Yeraltından Notlar” romanı)
Oyuncular: Engin Günaydın, Serhat Tutumluer, Nihal Yalçın, Serkan Keskin, Nergis Öztürk
Süre: 107 dk.
Ülke: Türkiye
NOT: C+
Yorumlar