Montaigne, tek eseri olan Denemeler’inin söylemekle alakalı bir bölümünde “Biz sözün ardından koşmamalıyız, söz bizim ardımızdan koşmalı, işimize yaramalı.” demiş. Düşlerini sevdiğim bir insandır ve ben de onun dediği gibi sözümün akışını bozup güzel cümleler, kelimeler aramaktansa; tümceleri bozup sözümün akışına uydurmayı deniyorum. Dolayısıyla, yazılarımın zayıflığını mazur görünüz. Bu aralar başka pek bir işim yok sayılır ve zaman buldukça paylaşayım istiyorum kafamdakileri, hepsi bu.

Başlayalım!

ÇAYDA ÇIRA – KATMA DEĞER ŞABAN (1985)

Katma Değer Şaban (1985), her ne kadar sinema estetiği bakımından vasat bir film sayılabilecekse de; bu parçayı, bu yorumu es geçmek hiç olmazdı. Filmde, Şaban karakteri alışılagelmişliklerin dışına o yılların Batı punk kültürünün etkisiyle – biraz da absürdleşerek – çıkmakta ve babası dahil bulunduğu çevre tarafından dışlanmaktadır. Şaban, bir folklor grubuna dans koreograflığı yapmaya başlar. Asi ve doğrucu bir karakter sahibi Şaban, etrafında çevrilen tüm dolapları bir bir gözlemler ve bunlara köstek olmaya çalışır. Filmin finaline doğru ise, üzerinde çalıştığı dans koreografisini gösteri sırasında suçluları ortaya çıkarmak adına tasarlar ve finalde başlarına ne geleceğinden habersiz suçluları bu gösteriye davet eder. Şaban karakteri, Batı’ya dönük, uçarı kişiliğine rağmen köklerinden hiçbir şekilde kopamamıştır, filmde bunu görürüz. Filmin finalinde çalan Elazığ yöresinden bir halk oyunumuz olan Çayda Çıra’nın filmdeki bu yorumu bizlere bunu sonuna kadar hissettirmektedir.

Not: Parçanın bana verdiği hissiyat İngiliz progressive rock grubu Camel grubunun Rajaz albümünü anımsatmaktadır.

HADA – YAZI TURA (2004)

Kendi adıma, Yazı Tura (2004)’nın son on yılın en iyi Türk yapımı olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Filmin müziklerini Erkan Oğur yapmıştır. Filmde kullanılan her parça aslında apayrı birer hikayedir. Dolayısıyla, önümüzdeki yazı dizilerinde bolca yer vermeyi düşünmekteyim. Başlangıç olarak filmin açılışında ve birkaç hareketli sayılabilecek sahnesinde de duyduğumuz Hoca’nın Hada adlı eseridir. Bu kayıt bana sonuna kadar Doğu’yu duyurur, soğuğu ve gerginliği hissettirir. Ağıt niteliğindedir. Oğur, bu parçada kopuzunu ve perdesiz gitarını kullanmanın yanı sıra sesini buğulu efektlerle kullanmıştır. Filme yoğunlaştırmakla kalmaz, kara ayak bastırır.

Not: Soundtrack albümündeki kesintisiz ve daha kaliteli versiyonu için buraya zıplayın(ız).

PARAM OLSAYDI (CONCIERTO DE ARANJUEZ) – AH MÜJGAN AH (1970)

Aşağıda koymuş olduğum video olduğu haliyle mevcut iken film ile ilgili ya da karakterler hakkında bir şey söylemek pek de bana düşmüyor aslında. Dolayısıyla, parçayı hafiften yoğurayım.

Bir gün Alp’le dinlerken muhabbet ediyorduk, atıp tutuyorduk aslında: “Rodrigo çok kötü şeyler yaşamış olmalı! Çok kötü. Çok…”. Bize göre böylesine bir şaheser bok çukurundan başka bir yerden çıkamazdı çünkü. Ve o günlerde bizler de bok çukurundaydık. Rodrigo’yu öylesine iyi anladığımızı düşünüyorduk. Tabii ki böyle bir şey tamamen mümkün değil müzikte.

Eser sahibinin aktardıkları onun dışındaki her bireye ulaşırken ortamda sinyaller gibi bir nevi “bozulma”ya uğrar. Yani biz yalnızca kırıntılarını topluyorduk, ancak o bile yetiyor; hatta fazla geliyordu. Yıllar sonra Ah Müjgan Ah (1970)’ı izlerken dikkatimi çekti, bu sahneyi hatırlamıştım ve bu defa parçayı da tanıyordum. Sadri Alışık’ın oyunculuğu, filmin hikayesi ve anlattırdıkları ile Concierto de Aranjuez…

Not: Rodrigo üç yaşında difteriden dolayı gözlerini kaybetmiştir. Concierto de Aranjuez eserini, çocuk beklerlerken İstanbul doğumlu eşinin düşük yapması sonrası bu olaya ithafen yazmıştır.

Not 2: Rodrigo’nun bu eserinin – kişisel görüşümce – en iyi icrasını Paco De Lucia’ dan dinlemenizi tavsiye ederim.

EL BIMBO – EVCİLİK OYUNU (1975)

Buraya gelene kadar fazla neşeli örnekler paylaşmadım, farkındayım. Öyle de bir amacım yok; fakat bir nebze dengelemek gereklidir diye düşünüyorum. Alın size Türk romantik komedilerimizin en bilindik çiftlerinden Gülşen Bubikoğlu ve Tarık Akan… Açık konuşmak gerekirse film gayet bayağıdır ve tahmin ediyorum ki, 20 yaşının üstündeki çoğu kimse en az altı kere televizyonda karşılaşmıştır Evcilik Oyunu (1975)’yla. “El Bimbo” parçası, filmde bir tema özelliği taşımaz; fakat benim için olan önemi “kıpırdandırma”sıdır. Bana çocukluğumda, bir Pazar öğleden sonrası evde otururken sikindirik – ama samimi – televizyonumuzda Yeşilçam izlediğim günleri hatırlatır. İçerden ütü sesi falan gelir…

Parça genelde filmin girizgah kısmında, karakterlerin tanıtılmaya başlanmasıyla ortaya çıkar ve filme bi’ anlamda dinamizm kazandırır. Filmdeki versiyonu aşağıda, orijinale yakını ise buradadır.

Not: Birçoğumuz bu parçayı maalesef Polis Akademisi’ndeki gay bar sahnesinden de hatırlayabilir, giriş bedava…

DA IM YUSUF ORTI – SONBAHAR (2008)

İzlemeyenler için spoiler ya da çarpık deyişle sürprizbozan vermemek adına fazla laf etmemem gerekiyor bu parça ve film hakkında. Ağıttır, ağlatabilir. Doğu Karadeniz’de geçen Özcan Alper’in Sonbahar (2008)’ının birçok sahnesi beni ürpertmeyi başarmış olsa da; müzikleri içinde filmin finalinde çalmaya başlayan “Da Im Yusuf Orti”‘nin yeri çok ayrıdır. Ayşenur Kolivar’ın yaktığı bu hezeyan dolu ağıt, Hemşince’dir ve yaklaşık olarak ‘Canım Oğlum Yusuf’ anlamına gelmektedir. Bizler film sırasında bu eserle erirken gözlerimiz Çamlıhemşin’deki bir dağ evinin yağmurlu pencerersinden yavaş yavaş dışarıya doğru dalar. Türk filmleri tarihinde kullanılmış en etkileyici, iç gıcıklayıcı ve rahatsız edici deyişlerden biridir “Da Im Yusuf Orti”…

Mazot alıp geleceğim, devam eder…

* Dinlediğim Türk Sineması I’e buradan ulaşılabilir.

Yorumlar

Loading Facebook Comments ...