1. Film Doktoru Ödülleri Adayları’yla başladığımız 2012 özel dosyamıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Dosyamızın bu seferki içeriği ise Film Doktoru’na göre 2012’nin İzlenmesi Gereken 20 Sahnesi. Adından da anlaşılacağı gibi yılın en iyi 20 sahnesini onurlandıracağımız listede doğal olarak sürprizbozanlar bulunacağı için yazıyı okumadan önce dikkatli olmanızı öneririm. Bunu yaparken de yardım alabileceğiniz en güzel kaynak yukarıdaki poster olduğuna inanıyorum. Kısaca eğer posterde yer alan herhangi bir resim size yabancı geliyorsa, yazıyı okurken o resmi gördüğünüz anda geçmeniz. Bu taktiği uyguladığınız takdirde hiçbir sorun yaşayacağınız düşünmüyorum.
Aynı Film Doktoru Ödülleri listesi gibi izlediğim 110’dan fazla film içerisinden seçtiğim 2012’nin İzlenmesi Gereken 20 Sahnesi, üzerinde aylarca düşünerek oluşturdum. Ve ortaya çıkan listeden de açıkçası gayet mutluyum. Hem teknik, hem de içerik olarak zengin sahneleri tercih ettiğim listeyi oluştururken tabii ki bazı sahneleri elemek zorunda kaldım. Özellikle teknik açıdan öne çıkan “Life of Pi”deki (Pi’nin Yaşamı) balina sahnesi ve “Holy Motors”daki (Kutsal Motorlar) akordeon sahnesini bu yüzden listeye dahil edemedim. Buna ek olarak yine çok beğendiğim “Les Misérables” (Sefiller) filmindeki Jean Valjean ve Javert’in müzikli düellosu ve “The Dark Knight Rises”da (Kara Şövalye Yükseliyor) Batman’in tünel içinde sadece silahın ateşlediği zamanlardaki görüldüğü sahneyi de sırf bu yüzden koyamadım. Öte yandan, “Amour / Love” (Aşk) filmindeki Georges’un güvercini yakaladığı, “După Dealuri / Beyond the Hills”deki (Tepelerin Ardında) Alice’in işkence uğradığı ve “Silver Linings Playbook”da (Umut Işığım) Pat’in düğün videosunu bulamadığı için ortalığı yıkması gibi içerik olarak öne çıkan sahneleri de teknik anlamda yeterince bir farklılık göremedim. Gerçi bu sahneler listeyi uzattığımız takdirde bu listede yerini mutlaka alırdı. Bu arada, listeye başlamadan “Yeraltı”daki Muharrem’in yemekte konuştuğu ve “Looper”daki (Tetikçiler) parmakların yok olmaya başladığı sahnelerinin de son anda listeye giremediklerini belirtmek istiyorum. Ve artık listeyi incelemeye rahatlıkla başlayabiliriz.
İşte karşınızda Film Doktoru’na göre 2012’nin İzlenmesi Gereken 20 Sahnesi:
20. TED İLE JOHN’UN KAVGASI
TED / AYI TEDDY
“Ted” (Ayı Teddy) ile ilgili görüşlerim oldukça karışık. İlk izlediğim zaman oldukça kötü bulmuştum. Sahneleri hatırladıkça zamanla gözümde değeri arttı ve en son sınıfı geçmesi gerektiğinde kanaat kıldım. Bahsetmek üzere olduğum sahne ise bunun en önemli sebebi. Ted (Seth MacFarlane) ile John’un (Mark Whalberg) gerçekçi ve absürd kavgasını açıkçası çok özgün buldum. Özellikle görüntü yönetimiyle öne çıkan sahnede herşey o kadar hızlı ve saçma bir şekilde gerçekleşiyor ki, gülmemek elde değil. Mizahı yüksek sahnenin ses efektleri de durumu ikiye katlıyor.
19. FANTİNE’İN “I DREAMED A DREAM” YORUMU
LES MISÉRABLES / SEFİLLER
Victor Hugo’nun aynı adlı eserinden uyarlanan “Les Misérables” (Sefiller), yeterince başarılı bir roman uyarlaması olduğunu söylemek ne yazık ki zor ki, film için yapılan eleştiriler de açıkçası çok da iyi değildi. Buna rağmen herkesin hemfikir olduğu tek bir görüş vardı ki, o da Anne Hathaway’in Fantine olarak muhteşem “I Dreamed A Dream” performansı. Yönetmen Tom Hooper’ın hiç kesmeden çektiği bu sahnede Hooper, ünlü aktristin yüzüne yaptığı “close-up” ile karakterin sefilliğini seyircinin içine işliyordu adeta. Parçaya sakin bir şekilde başlayıp göz yaşları içerisinde sonlandıran Hathaway’in canlı performansı o kadar güçlüydü ki, 15 dakikadan fazla olmayan rolüne rağmen Oscar’ı kucakladı. Bu arada neredeyse koca filmi özetleyen anlamlı şarkı sözlerini de unutmamak lazım.
18. UYUŞTURUCU ETKİSİNDE
21 JUMP STREET / LİSELİ POLİSLER
Yılın belki en iyi komedi filmlerinden biri olduğunu düşündüğüm “21 Jump Street” (Liseli Polisler) için herhangi bir şey karalamadığımın farkındayım. Yine de bu eksiği bu sahneyle az da olsa gidereceğimi düşünüyorum. Lisedeki uyuşturucu ticaretinin kaynağını öğrenmek için casus olarak öğrenci kılığına giren polis memuru Schmidt ve Jenko’nun kimliklerini ele vermemek için zorla uyuşturucuyu aldıkları bu sahnede herşey inanılmaz komikti. Orijinal olmasının yanında Jonah Hill ve Channing Tatum’un harika uyumuyla bambaşka bir boyuta taşınan sahnede karakterler arasındaki kişilik aktarımı ise sahnenin en önemli özelliği. Normalde çalışkan olan Schmidt’in bir süreliğine de olsa hiçbir şeyi umursamaz “cool” tavrı ve tembelliğiyle tanınan Jenko’nun ise birden inek öğrenci kesilip çözerken saçmaladığı fen sorusunun sonundaki “fuck science” repliği açıkçası gülmekten karın ağrıtıyor. Bir de ikilinin ağızlarını toplayamamaları var ki, kesinlikle izlenmeli.
17. TOPLANTIDA TEK ÇEKİM
LINCOLN
Steven Spielberg’in tüm hünerlerini sergileyerek çektiği her halinden belli olan “Lincoln”, resmen “Bir yönetmen oyuncusunun performansını nasıl mükkemmelin ötesine taşır?” sorusunun cevabıydı. Daniel Day-Lewis’in mükemmel bir Abraham Lincoln portresi çizdiği filmde bunun en güzel örneği de Lincoln’un toplantı sırasında verdiği konuşma sahnesiydi. Spielberg’in çekime masanın diğer ucundan başlayıp yavaşça hiç kesmeyerek Day-Lewis’e yaklaştırdığı bu sahnede Spielberg, seyirciye Day-Lewis’in oyunculuğuna odaklıyordu adeta. Seyircide aynı hipnoz etkisi yaratan bu sahnede Oscar’lı aktör rolünde devleşirken film, aynı zamanda karakterin sakin, kararlı ve lider kişiliği hakkında da bilgi veriyordu. Spielberg’in yönetmenliği ön plana çıkaran bu derin sahnenin sanatsal değeri bence oldukça fazla.
16. GEORGES’UN ANNE’İ PİYANO ÇALARKEN DÜŞLEMESİ
AMOUR / LOVE / AŞK
Michael Haneke’nin piyano tutkusu olmasa ne yapardık bilmiyorum; çünkü derinliğini müzik yardımıyla alan sahneleri gerçekçi bulmadığı için bu duruma oldukça karşı olan yönetmenin filmlerinde müziğin yer aldığı nadir görülür. Zaten kullandığı müzikleri de seyirciye film içerisinde radyo ve piyano gibi yollarla aktarır. Bu durum yılın kusursuz filmlerinden biri olan yönetmenin son filmi “Amour / Love” (Aşk) için de geçerliydi; fakat Haneke filmdeki bir sahneyi öyle zekice hazırlamıştı ki, bu sahne hem kendi imzasını taşıyor; hem de kullandığı müzikle bambaşka bir boyuta geçiyordu. Georges’un (Jean-Louis Trintignant) felç geçirdiği için yatalak olan karısı Anne’i (Emmanuelle Riva) eskiden olduğu gibi piyano çalarken düşlediği bu sahnede Schubert’in arkadaki radyoda çalan enfes “Impromptu Op.90 No.3” eserinin kattığı derinlik oldukça fazlaydı. Georges’un düşlerken hissettiği pozitif ve negatif duygularının birbirini nötrlediğine tanıklık ettiğimiz bu sahnede karakterin radyoyu negatif duygularının bir anlık artması sonucu kapatması ise gerçekten çok etkileyici.
15. BUZLARI YUMRUKLARKEN
DE ROUILLE ET D’OS / RUST AND BONE / PAS VE KEMİK
Yılın en iyi filmlerinden biri olan “De Rouille et d’Os / Rust and Bone” (Pas ve Kemik) filmi gerçekten çok çarpıcıydı, ama Alain’in (Matthias Schoenaerts) göçen buzun içine düşen oğlunu kurtarmak için çabaladığı sahne tek kelimeyle mükemmeldi. Jacques Audiard’ın kalitesini ispatlayan bir sahne olmasının yanında kurgusuyla seyircide bir panik havası yaratmaya başaran sahneyi izlerken resmen boğulma hissi geçiriyorsunuz. Boksör Alain’in oğlunu buzun altında aradığı sahnede bir an oğlunu görmesiyle buzu çıplak eliyle yumruklamaya başlaması tüyleri diken diken ediyor. Buzun beyaz rengi zamanla kırmızıya dönüşürken bir babanın oğlu için ne kadar ileriye gidebileceğini metaforik bir şekilde ekrana taşıyan film ses efektlerini de olduğu gibi koruyarak etkileyicilik dozunu son seviyeye çıkarıyor.
14. MARKIE’NİN ÖLÜMÜ
KILLING THEM SOFLY / KİBARCA ÖLDÜRMEK
Teknik anlamda yılın en artistik sahnelerinden biri olduğunu düşündüğüm Markie’nin (Ray Liotta) ölüm sahnesi, “Killing Them Softly”nin (Kibarca Öldürmek) tartışmasız en özgün sahnesiydi. Jackie’nin (Brad Pitt) içinde bulunduğu arabadan Markie’nin bulunduğu arabaya ateş ettiği sahnede Ketty Lester tarafından seslendirilen “Love Letters” eşliğindeki ağır çekim açıkçası filmi izlemek için başlı başına bir sebep. Cam kırıkları ve kurşunların etrafta dans ettiği sahnede Markie’nin bulunduğu arabanın sanki havada çözünürcesine parçalanmaya başlaması tek anlamda başarılı olmakla beraber ölüm kavramına kattığı değerle içerik olarak da kendini gösteriyordu.
13. GEORGES’UN ANNE’E KARŞI OLAN SON GÖREVİ
AMOUR / LOVE / AŞK
Michael Haneke filmlerinin seyirciyi şok etmediği nerede görülmüş ki, “Aşk”da da istisna olsun. Hastalığı ilerleyen Anne’in konuşamamaya başladığı filmde Haneke, seyirciyi etik olup olmadığı tartışılan ötanazi sorusuyla başbaşa bırakıyordu. Acı içindeki karısını gördükçe içi parçalanan Georges’un bunca zamandır hiç anlatmadığı bir hikayeyi anlatmaya başladığı sahnede ölüm ayırına dek beraber olmayı kabul ettiği hayat partnerine bir nevi elveda diyordu. Anne’i çektiği acıdan kurtarmayı isteyen Georges’un aniden yastığa sarılıp son görevini yerine getirdiği sahneyi tanımlamaya açıkçası kelimeler yetmez. Rahatsız edici, hazmı zor bir sahne.
12. TSUNAMİ
LO IMPOSIBLE / THE IMPOSSIBLE / KIYAMET GÜNÜ
2004 yılında Hint Okyanusu’nda gerçekleşen tsunaminin bireyler üzerindeki etkisini anlatan “Lo Imposible / The Impossibe” (Kıyamet Günü) filmindeki en güzel özellik tsunami sahnelerinin ilk defa bu kadar gerçekçi bir şekilde beyaz perdeye taşınmasıydı. Görsel efektlerin olabildiğince kısıldığı tsunami sahnesinde insanların başına gelenleri tüm çarpıcılığıyla seyirciye aktaran bu sahnede su içinde ölümcül aletlere dönüşen nesnelerin insanlara verdiği zarar gerçekten çok etkileyiciydi. Zaman zaman bakış açısı kamerasına geçerek olayları karakterlerin gözünden seyirciye sunan filmde Maria (Naomi Watts) ve oğlu Lucas’ın (Tom Holland) başına gelenler ise resmen seyircinin canını acıtıyor. Fazlasıyla gerçekçi olan bu sahne kesinlikle yılın en iyilerinden.
11. ETOBUR ADA
LIFE OF PI / Pİ’NİN YAŞAMI
Metaforlarıyla 2012’ye damgasını vuran “Life of Pi”deki (Pi’nin Yaşamı) etobur ada metaforunu anlamak gerçekten zordu. Ancak üstünde ciddi bir şekilde düşünüldüğü takdirde anlaşılacağını düşündüğüm bu sahnede Ang Lee, yemyeşile bulanmış etobur adayla sadece görsel açıdan mükemmel bir sahneye imza atmıyor, aynı zamanda ağzınızı açık bırakacak bir metafora imza atıyordu. Pi’nin (Suraj Sharma) annesinin çürümeye başlamış bedeninden kurtulmasının anlatıldığı sahnede annesi ölmüş de olsa yanında uyumanın hala Pi’ye huzur verdiğine tanıklık ediyorduk. Tek sorun ise çürümeye başlayan bedenin dışarıya ölüm saçmasıydı. Mychael Danna’nın enfes müziklerinin de yardımıyla bu kadar basit bir sahneyi bu kadar derin bir şekilde ekrana taşıyan film, gerçekten alkışı hak ediyor.
10. LAZERLE SEZERYAN
PROMETHEUS
Yılın en iyi bilimkurgularından biri olduğunu düşündüğüm “Prometheus” filminde öyle bir sahne vardı ki, Ridley Scott’un kalitesini kanıtlar nitelikteydi. Shaw’ın (Noomi Rapace) kendini karnındaki yaratıktan kurtulmak için soktuğu ameliyat makinasında kendine canlı bir şekilde yaptığı lazer sezeryanı özgün ve gerçekçi olmakla beraber gerçekten izlemesi zor bir sahneydi. Ameliyatın tümüne detayına kadar tanıklık eden seyirciye adeta işkence çektiren bu sahnede Shaw’ın çektiği acıya ortak olmamak ise imkansızdı. Sinema tarihinin belki de en rahatsız edici sahneleri arasına sokabileceğimiz bu sahne kısaca Scott’un yıllar sonraki geri dönüşünün sinyaliydi.
9. UÇAĞIN DÜŞÜŞÜ SIRASINDA İÇERİDE YAŞANANLAR
FLIGHT / UÇUŞ
Karakter dramı olarak öne çıkan “Flight”ın (Uçuş) şüphesiz en iyi yanı uçağın düşüşü sırasında içeride yaşananları seyirciye tüm çarpıcılığıyla anlatabilmesiydi. Gözünüzü bir an bile ekrandan ayırmadan izleyeceğiniz bu sahnede yönetmen Robert Zemeckis, kurgu, görüntü yönetimi ve ses miksajı gibi tüm teknikler başarılı bir şekilde kullanarak enfes bir sahneye imza atıyordu. Pilot Whip Whitaker (Denzel Washington), kokpit içinde komutlar verirken uçağın içinde yaşanan panik ve dehşet resmen kan dondurucuydu. Nefesinizi tutarak izleyeceğiniz sahnede insanların oradan oraya savrulmasıyla birleşen teknik başarı gerçekten görülmeye değer.
8. ÇUKUR TIRMANIŞI
THE DARK KNIGHT RISES / KARA ŞÖVALYE YÜKSELİYOR
Yılın kusursuz filmlerinden biri olarak gördüğüm “The Dark Knight Rises” (Kara Şövalye Yükseliyor) da etkilendiğim o kadar çok sahne vardı ki, hepsini bu listeye sığdırmak imkansızdı. O yüzden içlerinden en iyilerini seçmeye özen gösterdim. Ve bunlardan ilki Bruce Wayne’in (Christian Bale) Lazarus Çukuru’ndan çıktığı o mükemmel sahne. Christopher Nolan’ın hayatta zaman zaman dibe vurduğumuz o çukuru muhteşem bir metaforla anlattığı sahnede Bruce’un çukurdan çıkması için kendine inanması gerektiği de ip metaforuyla ekrana taşınıyordu. Bruce’un Hans Zimmer’ın mükemmel bestesi “Why Do We Fall?” parçası ve “yüksel” anlamına gelen “deshe basara” tezahüratı eşliğinde yukarıya tırmanırken birden yarasaların etrafını sarması tek kelimeyle mükemmeldi.
7. KARANLIKTAKİ BİLMECELER
THE HOBBIT: AN UNEXPECTED JOURNEY / HOBBİT: BEKLENMEDİK YOLCULUK
Görsel açıdan şahane sahnelere sahip olan “The Hobbit: An Unexpected Journey” (Hobbit: Beklenmedik Yolculuk) filmindeki “Karanlıktaki Bilmeceler” sahnesi filmin en önemli anını oluşturuyordu. Andy Serkis’in harika Gollum performansını gelişen teknoloji sayesinde daha net bir şekilde gördüğümüz sahnede korku içindeki Bilbo’nun (Martin Freeman) Gollum’la olan bilmece düellosu gerçekten enfesti. Hayatı pamuk ipliğine bağlı Bilbo’nun kılıcını çaresizlik içerisinde salladığı sahnedeki Howard Shore’un tansiyonu elinden bırakmayan müzikleri gerçekten çok etkileyiciydi. Bir de üstüne eklenen karanlık görüntü yönetimi bir an bile gözünüzü ekrandan ayırmamanızı sağlıyordu.
6. HAREKET YAKALAMA SEKSİ
HOLY MOTORS / KUTSAL MOTORLAR
Metaforlarıyla yılın en yoruma açık filmi olan “Holy Motors” (Kutsal Motorlar) sahneler sürrealist yapısıyla öne çıkıyordu. İçlerinden en özgünü ise şüphesiz aktörlerin haraket yakalama teknolojisiyle seviştiği sahneydi. İşinin belli alanlarında bambaşka karakterlere bürünmek zorunda kalan Oscar’ın (Denis Lavant) hareket yakalama aktörü olarak önce işleriyle balta ve silahla savaştığının metaforu yapıldığı filmde sonrasındaki estetik seks sahnesiyle işkolikliğin tanımı yapılıyordu. Lastik kadın Zlata’nın yardımıyla hipnotik bir sahneye imza atan yönetmen ve senarist Leos Carax’ın karakterleri ekranda devasa canavarlar olarak resmetmesi de bir o kadar etkileyiciydi. Kesinlikle yılın en ilginç sahnesiydi.
5. BANE’İN HAPİSHANE ÖNÜ KONUŞMASI
THE DARK KNIGHT RISES / KARA ŞÖVALYE YÜKSELİYOR
“Kara Şövalye Yükseliyor”un bir diğer etkileyici sahnesi de Bane’in (Tom Hardy) hapishane önündeki muazzam konuşmasıydı. Bane’in sözde özgürlük ve eşitlik bahanesiyle toplama kampına çevirdiği Gotham’ın yok oluşunu şahane bir kurguyla seyirciye sunan Nolan, Hans Zimmer’ın mükemmel besteleriyle o korkunç tabloyu seyircinin içine işliyordu adeta. Hapishanedeki mahkumların salındığı sahnede paralel kurguyla insanların evinden sökülüp sokaklara atıldığı sırada Bane’in “Kan dökülecek.” demesi ise sahnenin doruk noktasıydı. Hardy’nin mükemmel performansı ve seslendirmesiyle tüyleri diken diken eden konuşmasını “worm-eye” kamera açısıyla izleyiciye sunan yönetmen karakterin ne kadar büyük olduğunu da hissettiriyordu. Kesinlikle yılın en güçlü anlarından biri.
4. GÖZLERİ KAPAMADAN SORGULANMA
THE MASTER / USTA
Yılın kusursuz filmlerinden biri olduğunu düşündüğüm “The Master”a Freddie rolüyle hafızalara kazınan Joaquin Phoenix’in damgasını vurduğunu söylemek yanlış olmaz. Yönetmen Paul Thomas Anderson’ın mükemmel yönetimiyle kariyerinin en iyi performansını veren Phoenix’in Freddie olarak tarikata girebilmek için birkaç dakika boyunca gözlerini kapamadan sorgulandığı sahne ise yılın en rahatsız edici sahnelerinden biriyidi. Fazlasıyla özgün olmasının yanında Phoenix’in tüm hünerlerini sergilediği sahnede Anderson, sahneyi tek çekimle öyle başarılı bir şekilde ele almıştı ki, izlerken ben bile gözlerimi kapamamadan izlemek için çabaladım. Phoenix’in kapamamaktan ıslanan gözleri dahil herşeyin fazlasıyla gerçekçi olduğu sahne tek kelimeyle muazzamdı. Sade, ama fazlasıyla orijinal ve vurucu bir sahne.
3. KAPLAN GÖRÜŞÜ
LIFE OF PI / Pİ’NİN YAŞAMI
Sonunda geldik ilk üçe. Listenin üçüncü sırasında yine “Pi’nin Yaşamı”ndan bir sahne var. Ang Lee’nin kaplan Richard Parker’ın gözleriyle başlatıp, Pi’nin gözleriyle bitirdiği sahne olan “Kaplan Görüşü” sahnesi sadece filmin en derin sahnesi değil, yılın da en büyülü sahnelerinden biriydi. Lee’nin Richard Parker’ı profilden çektiği bu sahnede yönetmen, muhteşem görüntü yönetimini Mychael Danna’nın “Tiger Vision” parçasıyla harmanlayarak karakterin olay gerçekleşmeden önceki var olan amaçlarını, hayallerini ve yaşamını kaybettiğini farkettiğini seyirciye metaforik bir şekilde sunuyordu. Gökyüzündeki yıldızların okyanusla birleşerek seyircide sonsuzluk hissi uyandıran sahne, görsel bir şölen olmasının yanında karakterin annesine duyduğu özlemini de derinlemesine inceliyordu. Yılın tartışmasız en büyülü sahnesi, tek kelimeyle harika.
2. DEMİR PARMAKLIKLAR ARASINDA
THE MASTER / USTA
Listemizin ikinci sırasında ise yine “The Master” filminden bir sahne olan Quell ve Dodd’un hapishane sahnesi bulunuyor. Phoenix’in Freddie olarak mükemmel bir performans sergilediği tek çekimlik sahnede Freddie’nin aynı bir boğa gibi hücresini yıkması seyircinin ağızını açık bırakırken, Philip Seymour Hoffman’ın harika performansıyla hayat bulan Dodd’un sakin bir şekilde Freddie’yi izlemesi de sahneyi resmen bütünlüyordu. Sonrasında iki karakter arasındaki farkı demir parmaklıklar arasında çekerek devam ettiren Paul Thomas Anderson, güçlü bir metaforla sanatsal yönü fazlasıyla büyük bir sahneye imza atıyordu. Bir yerden sonra iki aktörün karşılıklı oyunculuk dersine dönüşen sahnede Freddie’nin tüm dinin bir saçmalığa dayandığını itiraf etmesiyle inanç kavramını sorgulayan Anderson’ın tek çekime odaklanması seyircinin sahneden bir an bile gözünü ayırmamasını sağlıyordu. Yönetmenin sahneyi Dodd’un tuvaletini yaparak bitirmesi ise herşeyi özetler nitelikteydi.
1. BATMAN İLE BANE’İN İLK DÖVÜŞÜ
THE DARK KNIGHT RISES / KARA ŞÖVALYE YÜKSELİYOR
İşte karşınızda Film Doktoru’na göre yılın tartışmasız en iyi sahnesi olan “Kara Şövalye Yükseliyor”daki Batman ile Bane’in mükemmel bir şekilde koreografilenmiş ilk dövüşü. Wally Pfister’ın eşsiz görüntü yönetimi ve Nolan’ın zekice tasarladığı diyaloglarla bir an bile gözünüzü ayırmadan izleyeceğiniz bu büyük dövüşün en önemli yeniliği ise realistik olmasıydı. Nolan’ın bu sahnede hiç müzik kullanmayıp sadece dış seslere önem vermesi iki karakter arasındaki güç farkını gözler önüne sererken, Batman’in dövüşte ne kadar zorlandığını ele veren sesi resmen seyircinin içini acıtıyordu. Modern aksiyon sahnelerindeki karakterlerin yorulmak bilmeyen sayısız yumrukları yerine her atışında biraz daha yorulduğunu belli eden yumruklara yer veren Nolan’ın bu gerçekçi tavrı açıkçası sahneyi daha bir vahşi yapıyordu. Özellikle aşağıdaki köprü üzerinde zırhı suyla kaplanmış Batman’in zor anları ilk defa bu kadar acı vericiydi. Batman’in her zaman yaptığı gibi yılmak bilmediği savaşta usta yönetmenin Bruce’un kafasına indirilen yumrukların beyin içindeki yankısını harika bir ses efektiyle seyirciye hissettirmesi de bir o kadar tüyler ürperticiydi. Seyirciyi Bruce’un hazin sonuna emin adımlarla hazırladıktan sonra “Batman: Knightfall” çizgi romanının meşhur bel kırma sahnesiyle mükemmel bir finale imza atan Nolan, bir nevi hayatta karşılaştığımız devasa engellerin de metaforunu yapıyordu. Nolan’ın ne kadar entellektüel olduğunu kanıtlayan bu harika şaheser sahne kısaca bana göre yılın en iyi sahnesi. Tek kelimeyle mükemmel!
Yorumlar