İnsan olmanın ne demek olduğunun alegorisini yaratılış üzerinden ele alan “Frankenstein Ya Da Modern Prometheus / Frankenstein; or, The Modern Prometheus”u yıllar önce okumama rağmen tekrar aynı keyifle ve heyecanla okuduğumu belirtmeliyim. Mary Shelley’nin sadece edebiyat tarihine değil tüm sanat tarihine ilham kaynağı olan eseri okurken Shelley’nin zekasına tekrardan hayran kaldım. İyi ile kötü kavramlarını ele almasının yanında insan eylemlerinin sonuçlarını sorgulatan hikayede yaratığa bir yandan acırken diğer yandan öfke besliyorsunuz. Aslında bir nevi insanların saf duyguların hakim olduğu çocukluklarından başlayarak toplum ve çevre tarafından nasıl yozlaştırıldıklarının metaforunu okuyucuya sunuyor Shelley. İnsanı yarattıktan sonra insanların mükemmel olmasını sağlayan ateşi insanlara veren Prometheus gibi Dr. Frankenstein’ın trajik hikayesi ister istemez akla Sophocles’in tragedyalarını getiriyor. Bu arada kitaptaki Plutharkos, “Kayıp Cennet” ve “Genç Werther’in Acıları” referansları gerçekten harika. Yıllar geçse de eskimeyen gerçek bir başyapıt niteliğinde.
Frankenstein ya da Modern Prometheus (1818)
