Bu yazı ilk olarak JR. by Campaign Ekim 2017 sayısında hem yazılı olarak hem de web üzerinden yayımlanmıştır. Yazıya ulaşmak için tıklayınız.

“Force Majeure / Turist”le adından söz ettiren Ruben Östlund’un Altın Palmiye kazanan yeni filmi “The Square / Kare”, bu yıl izleyeceğiniz en eğlenceli ve en kaliteli filmlerden biri. Halka mal olmuş, tek yaşayan iki çocuk babası bir müze müdürünün başından geçen tuhaf hikayeleri konu alan film, mizahi yapısı ve hikaye akışıyla şahane bir İsveç sinema örneği. Üst metinde sanatın ne olduğu kavramını sorgulatan filmin alt metninde ise insanların birbirlerine karşı olan ön yargılarının ne gibi sonuçlar doğurduğuna dikkat çekiyor. Özellikle cinsiyet, sınıf, yaş ve ırk ayrımcılığına değinen filmde kadınlarla erkeklerin, fakirle zenginin, farklı milletlerdeki insanların birbirlerine olan ön yargılarının toplumda ne gibi sorunlara neden olduğunu mizah dozu yüksek olaylarla bizlere sunuyor. İki buçuk saate yakın süresine rağmen seyirciyi asla sıkmayan Östlund’un tesadüfi olayları bir araya getiriş biçimi fazlasıyla doğal ve inandırıcı. Filmde, ilginç bir röportaj verdikten sonra çığlık atına bir kadına yardım etmeye çalışırken cüzdanını ve cep telefonunu çaldıran Christian’ın hayata bakış açısı ne kadar olumlu da olsa zamanla ön yargılarının onu ele geçirmeye başladığını görüyoruz. Fakirlere yardım etmeyi amaçlamış, düşünce özgürlüğünü savunan, çocukları seven ve kadınlarla arası her zaman iyi olan Christian’ın ön yargıları aslında seyirci olarak bizlerin de ön yargıları oluyor. Fakat bunda kesimlerin paylarının çok olduğunun altını çiziyor Östlund. Yönetmenin filmde kullandığı en ilginç örnek kuşkusuz dilenciler. Filmde çoğunlukla yer verilen dilencilerin yardım etmeye başlandığı anda küstahlaşmasıyla toplumların nasıl kendilerini bitirdiklerinin alegorisi yapılıyor adeta. Öte yandan, büyük küçük herkesin hisleri olduğunu ve dinlememiz gerektiğini söyleyen filmde Christian’ın yanlışlıkla hırsızlıkla suçladığı küçük çocuğun onurunu koruma savaşı oldukça trajikomik bir örnek olarak bize veriliyor. Christian yüzünden ailesi tarafından ceza verilen küçük çocuğu dinlemeyen Christian’ın filmin finalindeki manifestosu aslında bir nevi filmin özeti görevi görüyor. Düşüncü özgürlüğünün sınırları olmalı mı veya sanatı sanat yapan şeyin neler olduğu gibi soruları düşündüren filmde Östlund, ikilemler üzerinden bizlere komik ve çoğu zaman beklenmedik derecede tuhaf bir seyir keyfi sunuyor. Kesinlikle yılın izlenmesi gereken yılın en başarılı filmlerinden biri.

NOT: A-

Yorumlar

Loading Facebook Comments ...