
Çok iyi hatırlıyorum 2014 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışacak filmleri tek tek duyduğumda ne kadar heyecanlanmıştım anlatamam. Nuri Bilge Ceylan dışında birbirinden ünlü yönetmenlerin isimlerini duyduğum listenin bize tam bir film festivali yaşatacağına adım gibi emindim. Gel gelelim Filmekimi sayesinde izleme şansı yakaladığımız Altın Palmiye adaylarının çoğu bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu hayal kırıklığının en büyüğünü ise “The Artist” (2011) sayesinde Oscar kazanan Michel Hazanavicius’un yeni filmi “The Search / Arayış”da yaşadım.
Çeçen Savaşı’nda Rusların Çeçenlere yaptığı zulmü konu alan “Arayış” tek kelimeyle tam bir karmaşa. Açıkçası Michel Hazanavicius’un bile ne yaptığını bildiğini sanmıyorum. Filmde her şey birbirine karışmış durumda. Oyuncular bile şaşkınlık halinde. Bérénice Bejo ve Annette Bening gibi Oscar adaylığı bulunan oyuncuların yüz kızartan performanslarına şahitlik ettiğimiz filmin tek güzel yanı başroldeki çocuk oyuncu Abdul Khalim Mamutsiev. Onun dışında 2 buçuk saate yakın süresiye kök söktüren filmin seyirciye zor anlar yaşattığını söyleyebilirim.

“Arayış” aslında beklentileri yükselten bir açılış yapıyor. Askerlerin Çeçenlere yaptığı zulmü bir video kameradan izlediğimiz filmde kan dondurucu bir gerçekçiliğe şahit oluyoruz ta ki silahlar ateşlenene kadar. After Effects’le yapıldığı belli olan silah patlamalarıyla bir anda filmle ilgili düşüncelerim değişti. Yine de erken karar vermemek adına dikkatimi topladım ve izlemeye devam ettim tabii. Annesi babası öldürülen küçük Hadji’nin bebek kardeşiyle askerlerden kaçma çabası biraz da olsa filmi izlenir bir şeride soktu. Kardeşine bir eve bırakan Hadji’nin şehre varıp Çeçenistan’da olanları duyurmak için çalışan Carole’la (Bérénice Bejo) karşılaşmasıyla her şey düzelmemek üzere tepetaklak oldu.
Öncelikle Çeçence dışında başka dil bilmeyen 5-6 yaşlarındaki Hadji’yle film boyunca Fransızca konuşarak anlaşan Carole’u izlerken filmi bir saniye bile ciddiye alamadım. Çok uğraştım, ama ne yazık ki olmadı. Buna bir de Bejo’nun korkunç derecede kötü aksanlı İngilizcesi eklenince durum daha da kötü bir hal aldı. Sırf İngilizce bildiğini iyi göstermek adına repliklerini hızlı okuyan ve bunu yaparken neredeyse tüm kelimeleri yutan Bejo’nun bu kadar kötü bir performans sergileyeceği aklımın köşesinden geçmezdi. Fransızca konuştuğu zamanlarda normale dönen performansıyla durumu kurtarmaya yaklaşan Bejo’nun Bee Gees şarkısıyla dans ettiği sahnede ise durum hiç olmadığı kadar kötü hale geldi. Açıkçası izlerken Bejo’nun yerine ben utandım.
Sahnelerin oldukça özensiz bir şekilde tasarlandığı filmde Fransızca sahneler dışındaki tüm sahnelerin yoksulca yazıldığı her halinden belli. Zaten film hakkındaki bilgilere baktığımızda da bunu görmek mümkün; çünkü görüldüğü kadarıyla senaryoyu Michel Hazanavicius hiç çevirmen yardımı almadan kendi hazırlamış. Açıkçası ben hiçbir senaristin birbirinden epeyce farklı 3-4 dili yardım almadan doğal bir şekilde kağıda dökebileceğini düşünmüyorum. Özellikle İngilizce sahneler o kadar özensiz bir şekilde kaleme alınmıştı ki filmden çıktıktan sonra “The Artist”, iyi ki sessiz çekilmiş dedim. Hatta güzel bir örnekle paragrafı sonlandırayım. Bir sahnede Helen (Bening) Hadji’nin ablasına İngilizcesinin neden çok iyi olduğunu soruyor, kızın cevabı ise hep Amerika’da okumak istemiştim oluyor. Kim ne derse desin ben soru ile cevap arasında hiçbir mantıklı bağıntı göremiyorum ne yazık ki. Bunun gibi daha birçok örnek var hepsine burada yer vermek biraz uzun olur.
Filmde yer alan bir diğer konu ise Rus askerlerinin ordu içinde maruz kaldığı tacizlerin askerler üzerindeki etkisi. Defalarca işlenen bir tema olmasına rağmen yine de filmin artılarından biri olarak haneye adını yazdırıyor. Normal bir hayat yaşayan Kolia’nın bir anda kendini askerde bulmasıyla zamanının sistemine ciddi bir eleştiride bulunan filmde Kolia’nın tacizler yüzünden yolunu kaybederek kötü ve acımasız bir insan gelmesi gerçekten düşündürücü. Bu arada, filmin düşündüren bir başka unsuru da Bejo kadar silik bir performans veren Annete Bening’in neden David Bowie’ye benzetildiği. Zaten yeterinde kalitesiz repliğe sahip olan Bening’in bu benzerliği Bowie severlere ne düşündürecek merak ediyorum. Yazıyı bitirmeden filmin beğendiğim tarafından da bahsedeyim. Filmin Çeçen Savaşı hakkında bir duyarlılık yarattığını düşünüyorum.

Sonuç olarak yılın en hayal kırıklığı yaşatan filmlerinden biri olduğunu düşündüğüm “The Search / Arayış”, gereksiz uzun süresi, başarısız oyuncu performansları ve kalitesiz replikleriyle Michel Hazanavicius’dan epey aşağısında kalan bir yapım. Hazanavicius keşke bunu da “Artist” gibi sessiz çekseydi, belki o zaman daha etkili bir filme imza atabilirdi.
2014 Cannes Film Festivali Adaylıkları
- Altın Palmiye
Yönetmen: Michel Hazanavicius
Senaryo: Michel Hazanavicius
Oyuncular: Bérénice Bejo, Annette Bening, Maksim Emelyanov
Görüntü Yönetimi: Guillaume Schiffman
Kurgu: Anne-Sophie Bion, Michel Hazanavicius
Süre: 149 dk.
Ülke: Fransa, Gürcistan
NOT: D
Yorumlar