pieta-filmdoktoru2012’nin son filmlerine artık yaklaşmış bulunuyoruz. Filmekimi’nde beri merak ettiğim “Pietà” (Acı), 2012’ye ait eleştirisini yazacağım son filmlerden biri; fakat eğer filmi daha izlemediyseniz bu yazıyı şimdilik okumamanızı “şiddetle” öneririm; çünkü “Acı” üzerine düşünülmesi ve bazı noktaların eleştirilmesi gereken bir film ve bunu sürprizbozanlardan bahsetmeden yapmanın pek de bir faydası olacağını düşünmüyorum. Eğer izlediyseniz yazıya devam ediyoruz.

Güney Kore’nin 85. Akademi Ödülleri Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı dalında yarışması için seçilen “Pietà / Acı”, özellikle ikinci yarısıyla seyirciyi koltuğuna çivileyen etkileyici bir intikam öyküsü olarak karşımıza çıkıyor. “Oldboy (2003) gibi alışık olduğumuz Güney Kore’nin intikam temalı filmlerinden biri olan yapımın bu filmlerden farklılığı ise hikayesininin gizemini ikinci yarısına kadar koruyabilmesi. “Amour / Aşk”dan sonraki yılın hazmedilmesi en zor filmi olduğunu düşündüğüm “Acı”, açıkçası yönetmen Kim Ki-duk’un uzun zamandan beri yaptığı en iyi filmi. 69. Venedik Film Festivali’nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen Ödülleri’nin aynı filme gitmemesi kuralı sebebiyle “The Master”ın hakkı olan Altın Aslan Ödülü’nü kucaklayan film bittikten sonra kendinize gelmeniz zaman alacaktır.

Mi-Son (Min-soo Jo)
Mi-Son (Min-soo Jo)

Adını Michelangelo’nun başyapıtı olarak görülen “Pietà” heykelinden alan “Acı”, mafya için esnaftan haraç kesen acımasız Gang-Do’nun kayıp annesiyle karşılaşma hikayesini konu alıyor. İlerledikçe aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anladığımız filmde bir yerden şaşkınlığınızı gizlemeniz mümkün değil. Dini motiflerle süslü senaryo eksikliklerine rağmen seyirciyi sürekli düşündürmeyi başaran filmde Gang-Do, her ay bir önceki ayın 10 katı haraç isteyen mafyanın parasını ödeyemen esnafı sakat bırakıp sigortalarından para alıyor. Bebekken terkedildiği için sevginin ne olduğunu bilmeyen karakterin rutin yaşantısı hayatına zorla giren ve annesi olduğunu iddia eden gizemli bir kadınla (Mi-Son) değişmeye başlıyor. Zamanla ona bağlanmaya başlayan ve  hayatında ilk defa sevgiyi tadan Gang-Do’nun yumuşayan kalbi, hayatını mahvettiği insalara empati duymaya başlamasını sağlıyor. Bunun üzerine eklenen sevdiğini birini kaybetme korkusuyla da sonunda insan olduğunu hatırlayan karakterin olayların gelişmiyle artan vicdanı hesaplaşmaları Gand-Do’yu ağır bir ruhsal acı içerisinde bırakıyor. Ruhsal açıdan esnaf üzerinde bıraktığı fiziksel acının 10 katı daha fazla acı çekmeye başlayan Gang-Do’nun huzura ermesinin tek yolu ise aynı İsa gibi kendini insanların iyliği uğruna kurban etmesinden başka bir şey değil.

Filmin Michelangelo’nun heykelinden almasının en büyük nedeni karakterlerin heykelin özeliklerini taşımasından kaynaklanıyor. Meryem’in İsa’nın cansız bedenini tuttuğu heykelin incelendiği takdirde Meryem’in İsa’dan daha iri olduğu görülür. Filmde de herkesin önünde titrediği Gang-Do’nun annesi olduğunu iddia eden Mi-Son’un yanında oldukça aciz ve küçük kalmaktadır. Annesi olduğuna inandıktan sonra Mi-Son’un bir dediğini iki etmeyen Gang-Do’nun uyuyan annesinin yanına aynı küçük bir çocuk gibi sokulduğu sahne bunu güzel bir şekilde açıklamakta. Buna ek olarak, anne karakterinin ne kadar güçlü olduğunu seyirciye her fırsatta gösteren Ki-duk, bunu daha da ileriye götürerek Mi-Son’un çektiği ruhsal acıyı da ön plana çıkarmış. Heykelde dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur da Meryem’in oldukça genç, İsa’nın ise huzurlu görünmesi. Mi-Son’un yaşına göre fazlasıyla genç durduğu filmde Gang-Do’nun annesinin yanında huzur bulması heykelin güzel bir sunumu olarak görülebilir. Ayrıca, sonradan vicdan azabı çeken karakterin huzuru kendini feda etmesinde bulması da yine İsa’nın huzurlu görünümünün filmdeki başka bir yansıması olarak düşünülebilir.

Gang-Do (Jeong-jin Lee)
Gang-Do (Jeong-jin Lee)

Ana-oğul ilişkisini fazlasıyla derin ve tutkulu bir şekilde işleyen Kim Ki-duk’un konunun merkezini intikam hikayesine çekmesi filmi oldukça ilginç kılmış. Sırf kaybettiği oğlunun intikamını almak için her türlü acıya katlanan Mi-Son’un sonunda Gang-Do’nun hayatına girebilmesi gerçekten çok etkileyici. Bir annenin -normal şartlar altında- çocuğunun iyiliği için ne kadar ileriye gidebileceğini çarpıcı bir şekilde seyirciye sunan yönetmen, tüm acıların evlat “acı”sının yanında bir hiç olduğunun da altını çiziyor. Öte yandan, şeytan’ın icadı olarak resmedilen para yüzünden ölen ve sakat kalan insanların kararan hayatlarıyla kapatalizm göndermeleri bulunan filmde özellikle bir esnafın bebeğine bakabilmak için iki elinden vazgeçmek istediği sahneyle güzelce eleştiriyor; fakat senaryodan okunduğu belli olan bu sahnenin yeterince etkileyici olduğunu düşünmüyorum. Bu arada, filmde sırasıyla beliren horoz, yılan balığı ve tavşandan oldukça ilginç anlamlar çıktığını da özellikle belirtmek isterim. Filmde gücü temsil eden horozun ölmesiyle Gang-Do’nun gücünün kırılmaya başladığının, Mi-Son’un yılanın başını kestiği sahneyle karakterler arasındaki güç dengesinin Mi-Son’a geçtiğini ve son olarak da tavşanın arabanın altında kalmasıyla Gang-Do’nun savunmasının tamamen kırıldığının metaforu yapılıyor.

İntikam hikayesiyle oldukça etkileyici bir film olmasına rağmen “Acı”nın ilk yarısında ciddi senaryo problemleri var. Yavaş ve sinsice ilerleyen intikam planını aynı özet gibi seyirciye aktaran Ki-duk, izleyici bir türlü Mi-Son’u Gang-Do’nun annesi olduğuna inandıramıyor. Nitekim durum böyle olunca karakterin bu kadar hızlı bir şekilde inanması biraz yapay kalıyor. Kısaca elde güzel bir hikaye var, ama sırf ikinci yarısını anlatabilmek için aceleye getirilmiş hissi veriyor. Sonucunda da sürpriz olması gereken intikam hikayesi şaşırtmaktan çok zaten baştan beri belli olan olayın sağlaması olarak kalıyor. Gang-Do ile Mi-Son arasında geçen tecavüz ve masturbasyon gibi yeterince inandırıcı olmayan sahnelerin bunda payı ise epey büyük; çünkü bu sahneler yüzünden olayların nasıl bir hal alacağını tahmin etmeniz kolaylaşıyor. Bunun yanında olayların gelişminden çok konunun kendisine odaklanan Kim Ki-duk’un yukarıdaki resimdeki sahne de aktörleri kadraja sığdırmak için hızlıca zoom out yapmasını da biraz amatör buldum. Ayrıca, Mi-Son’un mafya patronunu kolay bir şekilde pert ertmesi veya Gang-Do’nun Mi-Son’a kendi etinden yedirmesi (aslında bu sahneyle fedekarlık alegorisi yapılıyor) gibi “manga”yı andıran detayların da pek gerekli olduğunu söyleyemem. Yine de Mi-Son’un buzdolabı önünde sahne itibariyle seyirciye koltuğa çivilemeyi başaran “Acı”, Jeong-jin Lee ve Min-soo Jo’nun başarılı performansları ve dini töreni andıran finaliyle izleyiciyi etkilemesini biliyor.

Mi-Son (Min-soo Jo) ve Gang-Do (Jeong-jin Lee)
Mi-Son (Min-soo Jo) ve Gang-Do (Jeong-jin Lee)

Hikaye gelişiminden çok alt metne odaklanarak zaman zaman seyirciyi inandırmakta zorlanan “Pietà / Acı”, özellikle şaşırtmaktan çok etkileyici olan ikinci yarısıyla seyirciyi koltuğa çivilemeyi başarıyor. Ana-oğul ilişkisini oldukça derin ve farklı bir şekilde işleyen filmin en güzel yanı ise Michelangelo’nun aynı adlı heykelinin tüm özelliklerini taşıması. Paranın toplum üzerindeki etkisini zaman zaman abartarak seyirciye sunan film, içerdiği metaforik öğelerle de izleyici film boyunca düşündürüyor.

Yönetmen: Kim Ki-duk
Senaryo: Kim Ki-duk
Oyuncular: Jeong-jin Lee, Chen Chang, In-Hyeong Gang, Jung-woo Ha, Min-soo Jo
Orijinal Müzik: In-young Park
Süre: 104 dk.
Ülke: Güney Kore

NOT: B-

Yorumlar

Loading Facebook Comments ...