2012’nin kalan filmlerinden biri olup New York Film Festivali’nde kaçırdığımdan beri uzun zamandır izleme şansı bulamadığım en önemli filmlerden biri olan “Like Someone in Love / Sevmek Gibi” da sonunda izleme şansı buldum. Böylece Film Doktoru Ödülleri’ni açıklamaya geriye sadece bir film kaldı ki, o filmi de gelecek haftalar da eleştirisini yazarak sonunda 2012 filmlerine nokta koyacağız. Şimdi biz filmimize geri dönelim.
65. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışmış İranlı yönetmen Abbas Kiarostami’nin yeni filmi olan “Sevmek Gibi”, emekli akademisyen ile ek gelir için fahişelik yapmakta olan bir öğrenci arasındaki ilginç ilişkiye odaklanıyor. Oldukça başarılı bir şekilde yönetilmesine rağmen seyircide iki bölümlük bir serinin ilk filmiymiş gib bir his yaratan filmin en büyük eksiği de zaten buradan kaynaklanıyor. Yönetmen Kiarostami’nin dünyanın her yerinde çalışabileceğinin kanıtı olduğunu düşündüğüm filmde başrol oyuncuları Rin Takanashi, Tadashi Okuno ve Ryo Kase ise doğal performanslarıyla görevlerini başarıyla yerine getiriyorlar. Bu arada ufak bir bilgi olarak filmin isminin Ella Fitzgerald’ın aynı adlı parçasından aldığını da belirtmek gerek.

Üniversite öğrencisi Akiko’nun ek gelir için fahişelik yaptığı hikayede Akiko, bir gün işi gereği emekli akademisyen Takashi’yle tanışıyor. Diğer müşterilerinin aksine Akiko’yla konuşan, ona yemek hazırlayan ve ona bir fahişeden çok kendi kızıymış gibi bir davranan Takashi’nin gizemli dünyası, seyircide karakterin geçmişiyle ilgili bir çok soru uyandırıyor. Tabii, bu soruların film içinde cevaplandırılmadığını söylememe gerek yok sanırım. Neyse, evine gelen Akiko’nun uyumasının ardından aynı bir baba gibi odanın ışığını kapatmaktan başka bir şey yapmayan Takashi, ertesi gün Akiko’yu okula bıraktığı sırada karakterin sevgilisi Noriaki’yke tanışıyor. Akiko’nun yaptıklarından şüphelenmeye başlamış Noriaki’nin Takashi’yi Akiko’nun dedesi zannetmesi de haliyle her şeyi karıştırıyor. Pembe bir yalanla günü kurtaran ikilinin amaçlarının aslında kötü olmadığı filmde Noriaki’nin gerçeği öğrenmesi ise fazla uzun sürmüyor.
Filmde işlenen en güzel şey şüphesiz evlilik ve sevgi kavramlarının hayat içinde zamanla geçirdiği metaformozu. Karısının ve kızının resimlerinin bulunduğu evinde yalnız bir hayat süren Takashi’nin Akiko’yu çağırmasının nedeninin seksüel bir amaç taşımadığını görmekten çok da zor değil. Yalnız yaşamaktan bunalmış karakterin kızına benzediğini söylediği Akiko’ya sergilediği davranış biçimiyle aslında Takashi’nin kızını özlediğini anlıyoruz. Öte yandan, Noriaki’nin Akiko’ya beslediği saplantılı sevgiyle yaşın getirdiği ağırlığı gözler önüne seren Kiarostami, Noriaki’yle Takashi arasında geçen evlilik sohbetiyle de oldukça güzel bir sahneye imza atmış. Ryo Kase ve Tadashi Okuno’nun doğal performansıyla öne çıktığı filmin en iyi sahnesi olarak nitelendirebileceğim bu sahnede yönetmen, toplumsal normların zamanla değişimini gösteriyor. Ayrıca, filmin sonlarına doğru Akiko’nun Takashi’nin komşusuyla yaptığı konuşmayla da Takashi’nin kızı ve karısı hakkında bilgi veren yönetmen, yarım kalmış hayallere de ufaktan değiniyor. Yine de sahnelerin duygusal anlamda yeterli derinliğe sahip olduğunu söyleyemek gerçekten zor.
“Sevmek Gibi”, aslında oldukça başarılı bir yönetime sahip. Ağır temposuyla seyirciyi ekrana bağlayan ve olacakları merak ettiren filmde hikayenin temeli de emin adımlarla atılıyor; fakat ne yazık ki film finaliyle tüm gücünü yitiriyor; çünkü filmde temel atılımı bitirildiği anda film de sona eriyor. Kısaca gereksiz detaylara rağmen hikayesini titizlikle işleyen Kiarostami, filmi o kadar kötü bir şekilde bitirmiş ki, filmin resmen intihar ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Yani, Kiarostami’nin diğer başarılı yönetmenlerin aksine “anlattığı hikaye”yi sonlandırmaması filmi hiçbir yere götürmemiş, tam tersine filmi arafta bırakmış. Sanırsam bu da yönetmenin elindeki hikayeyle ne yapacağını tam olarak hesaplayamamış olacağından kaynaklanıyor. Öte yandan, filme derinlik katmak amaçlı çok fazla gereksiz detay mevcut bunların hepsinin de telefon kayıtları olarak seyirciye sunulması bir yerden sonra gerçekten rahatsız ediyor. Bu detayların telefon kayıtları yerine doğruca seyirciye sunulması açıkçası daha etkili olurdu.

Özetlemek gerekirse; oldukça güzel bir şekilde kaleme alınmasına rağmen olmadık yerde biterek intihar eden “Like Someone in Love / Sevmek Gibi”, ünlü yönetmen Abbas Kiarostami’den beklenileni veremeyen bir film. Başarılı yönetimi ve oyunculukları sayesinde kendini izlettiren yapımın en büyük artısı ise yaşın bireyler üzerindeki etkisine ve toplumsal normların uğradığı değişikliklere değinmesi.
Cannes Film Festivali Adaylıkları
- Altın Palmiye: Abbas Kiarostami
Yönetmen: Abbas Kiarostami
Senaryo: Abbas Kiarostami
Oyuncular: Rin Takanashi, Tadashi Okuno, Ryo Kase
Süre: 109 dk.
Ülke: Japonya
Ortak Ülke: Fransa
NOT: C
Yorumlar