İstanbul ayağı 14-24 Şubat 2013 tarihleri arasında gerçekleşecek olan !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’ne yurt dışında olmamdan dolayı katılamıyorum. Neyse ki, festivalde izlemek istediğim filmlerin çoğunu izlemiş, geriye kalanları da biri hariç festival başlamadan izleyebilecek durumdayım. Peki, filmlerin hiç birisini izlememiş olsaydım, izlemek istediğim ilk beş filmin kesinlikle şöyle olacağını düşünüyorum:
5. REBELLE / WAR WITCH / SAVAŞ CADISI

Kanada’nın 85. Akademi Ödülleri Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı dalında ilk beşe kalmayı başaran filmi “Rebelle” ingilizcesiyle “War Witch” (Savaş Cadısı), Afrika’da bir grup asi tarafından köyü yamalanan ve ebeveynlerini kendi elleriyle öldürmek zorunda bırakılan 12 yaşındaki Kongolu Komona’nın (Rachel Mwanza) zamansız büyümesini konu alıyor. 2012’nin başarılı yabancı filmlerinden biri olarak gördüğüm filmde özellikle bazı sahneler oldukça etkileyici. Ayrıca profesyonel çekimleriyle rahatlıkla izlenebilen filmdeki belgesel havasını da unutmamak lazım. Filmin eleştirisini buradan okuyabilirsiniz.
4. TABU

Miguel Gomes’in ikinci filmi olan Portekiz yapımı “Tabu”, yaşlı Aurora ile komşusu Pilar ile geçmiş yaşantısında bağlantısı olduğunu düşündüğü bir adamı aramasını anlatıyor. 62. Berlin Film Festivali’nde Alfred Bauer ve Fipresci Ödülü kazanan filmin en öne çıkan özelliği ise siyah beyaz çekilmiş olması. Eleştirmenler tarafından oldukça olumlu eleştiriler alan filmi kesinlikle kaçırmamanızı öneririm. Sinemaya saygı duruşu niteliğindeki filmin eleştirisini buradan okuyabilirsiniz.
3. THE SESSIONS / AŞK SEANSLARI

Çocuk felci kurbanı hayatını mekanik ventilasyon ile devam ettiren şair Mark O’Brien’ın -gerçek hayat hikayesinin bir kısmını anlatan- “On Seeing a Sex Surrogate” yazısından uyarlanan “The Sessions” (Aşk Seansları), 38 yaşına kadar cinsel deneyim yaşamamış şairin bu arzusunu gerçekleştirme çabasını konu alıyor. Filmin asıl ilginç yanı ise dinlerin evlenme öncesi sekse olan bakış açısını ele alması. John Hawkes ve Helen Hunt’ın performansları da filmi izlemek için başlı başına bir neden. Filmin eleştirisini buradan okuyabilirsiniz.
2. DE ROUILLE ET D’OS / RUST AND BONE / PAS VE KEMİK

Jacques Audiard’ın mükemmel suç dramı “Un Prophète”ten (Yeraltı Peygamberi, 2009) sonraki yeni filmi olan “De Rouille et d’Os” ingilizcesiyle “Rust and Bone” (Pas ve Kemik), 2012 yılının şüphesiz en iyi filmlerinden biri. Yaşadıkları talihsiz olaylar sebebiyle dibe vurmuş iki insanın hayata tutunma çabasını etkileyici bir dille anlatan filmin en güzel yanı ise karakterlerin psikolojilerini derinlemesine incelemesi. Seyircinin duygularıyla oynamak yerine olaylara daha realistik bir şekilde bakan filmde öne çıkan şey ise Marion Cotillard’ın Oscar adaylığı alması gereken muhteşem performansı. Festivalde kesinlikle kaçırılmaması gereken filmin eleştirisini buradan okuyabilirsiniz.
1. HOLY MOTORS / KUTSAL MOTORLAR

Festivalin ve 2012’nin en merak ettiğim filmlerinden biri olan “Holy Motors” (Kutsal Motorlar), bir yaşamdan diğerine atlayan (katil, dilenci, canavar, aile babası, vb.) Monsieur Oscar’ın bu anlarını seyirciye sunuyor. Eleştirmenler tarafından fazlasıyla olumlu eleştiriler alan filmin en önemli özelliği ise felsefik ve sürealist alt yapısı. Kimileri tarafından 2012’nin en iyi filmleri arasında gösterilen “Kutsal Motorlar”ı kesinlikle kaçırmamak lazım. 65. Cannes Film Festivali’nde Gençlik Ödülü bulunan filmin eleştirisini buradan okuyabilirsiniz.
Bu filmlerin dışında eğer vaktiniz varsa “Seven Psychopaths” (7 Psikopat), “Bernie” (Bernie’nin Suçu Ne?), “Safety Not Guaranteed (Zaman Yolcuları)” ve “Jîn” filmlerine de göz atmanızı öneririm.
Yorumlar