Televizyonun yaygınlaşıp kitabın önüne geçtiği; soğuk savaşın kızışmaya başladığı ve senatonun çizgi romanları yok etmeye yönelik girişimlerde bulunduğu zamanlarda ortaya çıkan “Fahrenheit 451”, insanların gitgide televizyona hapsolduğunu anlatarak gelecekte yaşabilecek tehlikenin derecesini okuyucuya hissettirmeyi amaçlayan bir spekülatif kurgu örneği. Vermek istediği mesaj doğrultusunda oldukça güzel bir noktaya dikkat çektiğini söylemeliyim; ama ne yazık ki Ray Bradbury’nin yarattığı distopya çok tutarsız olmakla beraber inandırıcılıktan da çok uzakta. Kitapların insanların duygularıyla oynadığı için yakıldığı ama aynı derecede etkili olan film, heykel ve müzik gibi diğer sanat eserleri için o kadar önlem alınmadığı bir distopyadan söz ediyoruz. Olayları oldukça basit bir şekilde ele alması sebebiyle zaman zaman kopukluk hissi yaratan ve kendi içinde çelişen eserin “1984” gibi bir romanın yazıldığı edebiyat dünyasında ne yazık ki yeri çok da yukarılarda değil. Kitabı okuduktan sonra Fransız yönetmen François Truffaut’nın aynı adlı uyarlamasını mutlaka izlemenizi öneririm.