Boccacio’nun başyapıtı “Decameron”un izinden giderek 24 hikayeyi okuyucuya sunan Geoffrey Chaucer’ın efsanevi eseri “The Canterbury Tales / Canterbury Hikayeleri”, son hikayeye kadar okuyucuyu eğlendirmesini bilen kesinlikle okunması gereken edebi eserlerin başında geliyor. İngiliz edebiyatının “babası” kabul edilmesinin yanında Chaucer’ın hikayeleri aynı Homeros ve Virgil gibi destansı şiir yoluyla okuyucuya sunmasıyla bir nevi saygı duruşunu andıran eserde Canterbury’e giden 24 yolcunun yolculuk sırasında birbirlerine anlattığı hikayeler bulunuyor. Chaucer’ın yalın ama bir o kadar süslü diliyle anlattığı hikayelerin esin kaynaklarından birkaçını İncil’de anlatılan hikayeler ve Ezop Masalları, Ovidius’un “Metamorfoz” başyapıtı ve Boccacio’nun “Decameron” hikayeleri oluşturuyor. Bu yüzden “Canterbury Hikayeleri”ni okumadan bu eserli okumanın kesinlikle önemli olduğuna inanıyorum. Eserin en sevdiğim bölümü ise Chaucer’ın karakterinin anlattığı Melivee Hikayesi oldu. Öte yandan, kitabın son kısmını oluşturan Vaiz’in Hikayesi bölümündeki oldukça uzun vaaz kısmı kitabın o muhteşem havasının bir anda kaybolmasına neden oluyor. Açıkçası tamamiyle dinsel öğütlerden oluşan son bölümü okurken oldukça zorlandığımı belirtmeliyim. Buna rağmen her edebiyat severin kesinlikle okumasını önerdiğim kitaptan sonra öncesinde yaşanan Haçlı Seferleri döneminde yaşananlar okuyucuya daha anlaşılır geliyor. Son bölümü bir kenara bırakırsak başyapıt olarak adlandırabileğim kitabı okuduktan sonra mutlaka Pier Pasolini’nin aynı adlı uyarlamasını izlemeyi unutmayın.
Canterbury Hikayeleri / The Canterbury Tales (1390)

Yorumlar