Filmekimi 2014
Filmekimi 2014

leviathan-filmdoktoruVe geldik 13. Filmekimi’nde izlediğim son filme. Filmlerin coğu beklediğimiz gibi çıkmadı belki ama izlediğimiz filmler olarak verimli bir Filmekimi olduğunu söylemeliyim. Cannes Film Festivali’nde yarışan tüm önemli filmlerin yanında Venedik Film Festivali’nde yarışan önemli filmleri de izleme fırsatı bulduk. Oscar sezonuna girerken yabancı dilde en iyi film dalında yarışacak filmleri izleme şansı bulmak ise festivalin en güzel tarafı oldu. Bu senenin ağır toplarından biri olarak kabul edilen Rus yapımı “Leviathan” da bunlardan biriydi.

87. Akademi Ödülleri’nde Rusya’yı temsil edecek “Leviathan”, 2014 Cannes Film Festivali’nde “Kış Uykusu”nun en güçlü rakibiydi. Oscar yarışında da bunun farklı olacağına inanmıyorum. Zaten filmi izlerken de bunu anlamak mümkün. Ürkütücü “devlet” portresiyle Sophokles’in tragedyalarını andıran “Leviathan”, başarılı bir şekilde kaleme alınmış senaryosuyla son zamanalarda izlediğim en iyi Rus filmi olmasının yanında yılın da en iyi filmlerinden biri. “Kış Uykusu”nun mükemmeliyetine yaklaşamıyor belki ama hikaye işleyişi açısından tam ödül sezonluk bir seyir keyfi sunuyor. Andrey Zvyagintsev tarafından yönetilen filmin Cannes Film Festivali’nden En İyi Senaryo Ödülü bulunuyor. Yazıda sürpriz bozan niteliğinde bir takım detaylara yer vereceğimden yazıyı filmi izledikten sonra okumanızı öneririm.

Lilya (Elena Lyadova)
Lilya (Elena Lyadova)

Adını Eski Ahit’teki deniz canavarından alan “Leviathan”ın isminin yıllar içindeki değişimi film hakkında ciddi bir önem taşıyor. Yeni Ahit’te Şeytan’ı temsil eden, Thomas Hobb tarafından aynı adlı eserde (1651) sınırsız güce sahip devlete benzetilen ve 1851 yılında Herman Melville’in Moby Dick eseriyle balina haline gelen “Leviathan”ın üç haline de bu filmde yer veriliyor.

Politika dolu zengin bir alt metin, güçlü performanslar ve vodka kuşkusuz “Leviathan”ı neden yılın en iyileri arasına soktuğunun açıklaması olarak görülebilir. Değerli arazisi yüzünden zor günler geçiren Nikolai’nin (Aleksey Serebryakov) Sophocles’in başyapıtları “Kral Oidipus” veya “Antigone”-vari tragedyası soğuk ve soluk bir Rus sahnesinde hayat buluyor adeta. Devletin elinden her şeyini almak üzere olan adamın yaşam savaşına tüm çaresizliğiyle tanıklık ettiğimiz filmde karaktere gelen en büyük darbeler ise beklenmedik bir şekilde yakınlarından geliyor. Maddi değer taşımasından ötürü elinden tüm mal varlığı alınma tehlikesiyle karşı karşıya olan Nikolai’nin mahkemesi doğal olarak hiç yolunda gitmiyor. Maddi sıkıntısına rağmen Moskova’dan avukat arkadaşı Dmitri’yi (Vladimir Vdovichenkov) getirten Nikolai’nın zengin devlet büyükleriyle olan savaşının sonucu da zaten farklı düşünülemez. Büyük balığın, başka bir değişle büyün deniz canavarının, küçük balıkları veya canlıları yediği bu korkunç döngüde Nikolai ve ailesinin yem olması kaçınılmaz oluyor.

Yaşam savaşı yanında üvey annesiyle bir türlü anlaşamayan oğlunun kaprisleriyle uğraşan Nikolai’ya asıl darbe ise her şeyden çok sevdiği karısından geliyor. Daha ilk sahneden “seni seviyorum” diyen kocasına verdiği “biliyorum” cevabıyla hislerini belli eden Lilya’nın (Elena Lyadova) Dmitri’yle olan yasak ilişkisi Nikolai’nin kafasına bir balyoz gibi iniyor. Oldukça trajik bir şekilde patlak veren olayın ardından ikisini de döven Nikolai’nın her şeye rağmen karısını bağışlaması da karakterin içinde bulunduğu çaresizliği açık bir şekilde ekrana yansıtmakta. Tabii bunda harika performansıyla karakterine hayat veren Aleksey Serebryakov’un payı çok fazla. Açıkçası Serebryakov’u  “Mr. Turner / Bay Turner”la en iyi erkek oyuncu seçilen Timothy Spall’a rahatlıkla tercih ederim.

Artık avukatsız kaldığı için evden çıkma planları yapmayı başlayan Nikolai’nin çöküşü tabii ki bununla sınırlı kalmıyor. Yaşanan olayların birikmesinden kaynaklı depresyona giren Lilya’nın “şüpheli” intiharı Nikolai’yi içinde bulunduğu bataklığın içine iyice batırıyor. Tek kelimeyle perişan olan karakterin vodkasıyla baş başa kaldığı sahne gerçekten çok üzücü. Bu arada, Lilya’nın ölmeden önce kayalıklardan baktığı sahnede “Leviathan”ın okyanusun içinden çıkarak tehlikeyi işaret etmesine bayıldığımı söylemeliyim. Yalnız Andrey Zvyagintsev olayları bununla sınırlı bırakmamış. Biz her şey daha da kötüye gidemezdi derken, Nikolai’nin karısının cinayetinden şüpheli pozisyona düşmesi izlediğimiz hikayey böylece gerçek bir tragedyaya dönüşüyor. Arazisini elinden alabilmek için devlet büyüklerinin Nikolai’ya bir oynadığını anlamak hiç de güç değil. Burada asıl dikkat edilmesi gereken nokta ise güç ve para için insanın hayatının bir olduğu bu cehennemi andıran dünyada Lilya’nın gerçekten cinayete kurban gitmiş olması. Açıkçası ben araziyi alabilmek için devletin Lilya’yı kurban ederek Nikolai’yı suçladığına inanmaktayım ve bunu düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Zaten filmin devamında da Nikolai hapse atılıp evi paramparça edilmekte. Buldozerlerin bir canavar gibi eve girdiği sahne yılın en güçlü sahnelerinden biri.

Leviathan
Leviathan

Eski Yunan tragedyalarını andıran “Leviathan”, tüyleri diken diken eden devlet metaforuyla yılın en iyi filmlerinden biri şüphesiz. Andrey Zvyagintsev’in incelikle yönettiği ve başroldeki Aleksey Serebryakov’un performansıyla derinlik kattığı filmde devlet gözünde bir insan hayatının ne kadar önemli olduğuna korkunç bir şekilde tanıklık ediyoruz. Teknik anlamda da etkilemesini bilen filmin ismini ödül sezonu boyunca epey duyacağız gibi gözüküyor.

Oscar Adaylıkları

  • Yabancı Dilde En İyi Film

2014 Cannes Film Festivali Ödülleri

  • En İyi Senaryo

2014 Cannes Film Festivali Adaylıkları

  • Altın Palmiye

Yönetmen: Andrey Zvyagintsev
Senaryo: Oleg Negin, Andrey Zvyagintsev
Oyuncular: Elena Lyadova, Vladimir Vdovichenkov, Aleksey Serebryakov
Görüntü Yönetimi: Mikhail Krichman
Kurgu: Jon Gregory
Süre: 140 dk.
Ülke: Rusya

NOT: A-

Yorumlar

Loading Facebook Comments ...