Turing Testi
“Ex Machina” daha ilk on dakikada kalitesini belli ediyor. Set tasarımları, ambians ve görüntü yönetimi tam manasıyla mükemmel. Filmdeki karakterlerin derin ve özgün kurgusu da seyirciyi iyice ‘tavşan yuvası‘na çekiyor.
Kurayı kazanan Caleb (Domhnall Gleeson) çalıştığı şirketin sahibiyle açıklanmayan bir proje üstünde çalışmak için Nathan’ın (Oscar Isaac) bulunduğu gizli üsse götürülüyor. Caleb vardığında projenin, akıl durduran bir humanoid yapay zeka Ava’yı Turing Testi’ne tabi tutmak olduğunu öğreniyor. (Turing Testi’nin ne olduğunu öğrenmek için buraya tıklayın.)
Vaat merak uyandırıcı, kadro çok sağlam, herşey tıkırında…peki “Ex Machina” neden atom bombası gibi patlayacağına, gişelerde 37 milyon dolarla torpil gibi pıt dedi yok oldu?
(YAZININ GERİ KALANI SPOİLER İÇERİR)
Aşilin Topuğu
Filmi büyük bir keyifle izlerken Caleb’ın varlığını sorguladığı ayna sahnesiyle karşılaştım. Lanet olsun; keşke karşılaşmasaydım. Caleb, Ava’yla bir süre vakit geçirdikten sonra, kendinin de robot olabileceği paranoyasına kapılıyor ve bu muhteşem bir fikir. Fakat!
Birkaç günde, hiçbir belirti yokken kendini Müslüm Baba konserindeymiş gibi jiletleme boyutuna Caleb nasıl varıyor? Korkması, yüzünü gözünü incelemesi yeterli olurdu. ‘Acaba?’ sorusundan, sadomazoşizme nasıl geldik? Sonrasında sanki onu o seviyeye itecek psikolojik rahatsızlıklar hiç yokmuş gibi de devam ediyor karakter.
Bu küçük bir detay ve filmin genelini o kadar da etkilemeyen bir sahne. Asıl mevzuya gelelim.
Ex Machina’nın Aşil Topuğu sonudur. Bu kadar mı, baştan beri kurduğu ve ustaca sunduğu adeta bir sanat abidesi, filmin ırzına geçilir! Her kare, diyalog, set, karakter, makyaj bu kadar özgünken neden sonunu “Terminatör”e bağladın ah be Garland! Neden milyon kere gördüğümüz bu klişe ve lanet sonu, kahpeye vurur gibi yüzümüze vurdun?! Olabilecek sayısız şaşırtıcı ve etkileyici son varken karşımıza binbir kere izlediğimiz son çıkıyor. En az final kadar tiksindiğim bir şey de duvarda asılı Jackson Pollock ‘eseri‘ (!).
Bu son, filmi tamamiyle mahvediyor…
Aaa! Elektrikler gitti…
Beni deli eden filmin zayıf noktalarını da içimden attığıma göre pozitifleri konuşabiliriz. Ava, Caleb ve Nathan arasında yavaşça gelişen gizem ve gerilim çok başarılı bir şekilde kurgulanmış. Karakterler iki boyutlu ve yapay olmanın aksine çok başarılı ve derin. Oyuncular da bunu ekrana taşımakta mükemmel bir iş çıkarıyor. Özellikle Oscar Isaac’in performansı tamamiyle muhteşem ve filmin en çok parlayan yönü. Diyalogları, tavrı o kadar başarılı ki sanki gerçek bir insanmış gibi geliyor. Dans sahnesi de bir o kadar keyifli! Salla Kyoko! Güzel üç beş tane twist ile karşılaşıyoruz ve her ne kadar sürpriz elementi düşük olsa da hikayeyi güzelce devam ettiriyor. Donmhall Gleeson ve Alicia Vikander’ın oyunculuğu konusunda söyleyecek pek birşey yok; olması gerektiği gibi diyebiliriz.

Filmin en beğendiğim yanı ise ambiansı. Tarz olarak bana “Her / Aşk”ı hatırlattı biraz. Setler ve yönetim, özellikle Alex Garland’ın ilk yönetmenlik yaptığı film olduğunu düşünürsek, çok başarılı. Görsel efektler ise Oscar’ı kazanmayı olmasa da adaylığı kesinlikle hak eden kalitede (Mad Max?…). Peki ya Senaryo ile Oscar adayı olmasına ne demeli? Filmin sonuna doğru elektrikler kesildi de finali izleyemediler mi acaba?
Son sözüm şu olacak: Alex Garland bir senarist. Her ne kadar “Ex Machina” magnum opus’u olsa da, daha önceden başarılı filmler yazmış veya uyarlarmış bir senarist. Ulan bu kadar güzel bir kurguyu hazırlayıp sonunu 5 yaşındaki yeğenine mi yazdırdın be adam?
Yönetmen: Alex Garland
Senaryo: Alex Garland
Oyuncular: Alicia Vikander, Domhnall Gleeson, Oscar Isaac
Süre: 108 dk
Ülke: ABD
Yorumlar