Victor Hugo’nun efsaneleşmiş eseri “Notre-Dame de Paris / The Hunchback of Notre Dame / Notre Dame’ın Kamburu”, sadece hikaye örgüsüyle değil aynı zamanda alt metninde işlediği sanat ve insani değerler temalarıyla defalarca okunmayı hak eden fazlasıyla etkileyici gerçek bir başyapıt niteliğinde. İnsanların 15. yüzyıl kadar düşüncelerini özgürce ifade edebilmek için mimariyi kullandığını, rönesans ve reformla birlikte gelen matbaayla beraber mimarinin etkisinin kaybolmaya başladığına dikkat çeken Hugo, Kral XI. Louis zamanlarında yaşanan insanlık suçlarını kendi zamanıyla bağdaştırarak “Bir İdam Mahkumunun Son Günü”nde olduğu gibi ağır bir dille eleştiriyor. Fransa’nın güzelliklerini yitirmeye başladığının sinyallerini veren kitabın basımından sonra Notre-Dame’ın restore edilmesi bile kitabın ne kadar etkili olduğunun bir kanıtı niteliğinde.
Kitabın baş karakteri kambur ve çirkin Quasimodo’nun insanlar tarafından hor görülmesiyle insanoğlunun ne kadar vahşi ve acımasız varlıklar olduğunu altını çizen kitapta Quasimodo’yu büyüten etkileyici bir görünüşe sahip olan rahip Frollo karakteriyle başarılı bir tezatlık yaratmayı bilmiş Victor Hugo. Özellikle halk tarafından işkenceye maruz edilen Quasimodo’ya su veren Esmeralda’nın davranışı tüyleri diken diken ediyor. Buna karşılık canavara benzer yapısına rağmen idam edilmek üzere olan Esmeralda’yı kahramanca bir şekilde kurtarıp ona her konuda yardım eden Quasimodo, yaratılışının lanetine rağmen kilise çanları ve Paris manzarasıyla hayattan zevk almayı başarıyor. Öte yandan, Esmeralda’ya aşık olduğu için Notre-Dame’la Esmeralda’nın arasında kalan başrahip Frollo’nun Esmeralda’yı elde etmek yaptığı tüm kötülükler karakterin içerisindeki şeytanı her defasında ortaya çıkarıyor. Esmeralda’yı elde edemediği takdirde onu öldürmeyi göze alan rahibin bağnaz kafasının günümüzde de ciddi problem yarattığını görüyoruz. Bu iki karakterle insan olmanın ne demek olduğunu düşündüren Hugo’nun alt metinde eleştirdiği dinin bağnaz yapısının şu zamana kadar neredeyse hiç değişmediğini görmek tüyler ürpertici.
Kitabın başında Frollo’nun Esmeralda’yı Quasimodo’yla kaçırmaya çalışmasını engelleyen yüzbaşı Phoebus’u görür görmez aşık olan Esmeralda’yla çocuksu ilk saf aşkı ele alan klasik hikayede sevgiyle aşk arasındaki ince çizgi tartışılıyor. Esmeralda’yı tüm çocukluklarına rağmen seven Quasimodo’nun onun kalbine girmek için yaptıklarıyla Frollo’nun yaptıkları arasındaki zıtlıklar kitabın en öne çıkan detayları. Buna ek olarak Phoebus’un da Esmeralda’ya karşı bir o kadar ilgisiz kalması gerçek sevgi kavramını okuyucuya sorgulatıyor. Finaline doğru bir an bile elinizde düşüremediğiniz kitabın finali ise tek kelimeyle mükemmel. Açıkçası bu kadar kalbe dokunan bir final beklemiyordum. Kitabı bitirdiğim gibi derin bir sessizliğe gömüldüm. Hugo’nun Paris’i detaylı bir şekilde tarif ederek adeta şov yaptığı eser mutlaka okunması gereken kilometre taşlarından biri. Son olarak, kitabı okuduktan sonra 1939 tarihli aynı adlı uyarlamayla, 1996 tarihli aynı adlı ama farklılaştırılmış Disney uyarlamasını izlemeyi sakın unutmayın.
Yorumlar