Romanya’nın 85. Akademi Ödülleri Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı dalında yarışması için seçilen “După Dealuri” ingilizcesiyle “Beyond the Hills / Tepelerin Ardında”, yılın en güçlü ve etkileyici yapımlardan biri. Genel olarak yönetmen Cristian Mungiu’nun mükemmel filmi “4 Luni, 3 Saptamâni si 2 Zile / 4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün” (2007) ile aynı temaları paylaşan film, din ile bilimin savaşını tek taraflı bitmiş bir aşkın üzerinden anlatıyor. Mungiu’nun itinayla çektiği her karesinden belli olan filmde Cosmina Stratan ve Cristina Flutur’un harika performansları öne çıkıyor. 65. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan filmin En İyi Kadın Oyuncu (Stratan ve Flutur) ve En İyi Senaryo Ödülü bulunmakta.
Açık bir şekilde söylenmese de aynı yetimhanede büyümüş Voichita (Cosmina Stratan) ve Alina’nın (Cristina Flutur) eşcinsel ilişkisine odaklanan “Tepelerin Ardında”, bu özelliğiyle “Brokeback Mountain / Brokeback Dağı”nı (2005) akla getiriyor; fakat bu konuda onun kadar mükemmel değil. Toplum yüzünden hislerinden vazgeçip Romanya’da rahibe olmaya karar veren Voichita’nın Alina’dan ayrılma sürecinin işlendiği filmin üst metininde anlatılmak istenen şey ise dinin toplum içindeki konumu. Sadece Voichita’ya kavuşma hayaliyle yaşamış Alina’nın sonunda Almanya’dan ziyarete geldiği filmde Alina, Voichita’nın tamamen beyninin yıkandığını farkediyor. Kalbi paramparça olmasına rağmen Voichita’nın fikirlerini değiştirebilmek umuduyla manastırda kalmaya karar veren Alina’nın aşkı uğruna kendini heba etmesi ise gerçekten içler acısı.

Yönetmen Mungiu’nun itinayla çektiği “Tepelerin Ardında”nda işlenen en önemli şey Voichita ve Alina’nın sancılı ayrılma süreci. İlk geldiği günden itibaren Voichita’nın yanında uyumak, ona dokunabilmek veya onu öpebilmek için bekleyen Alina’nın Voichita’da bunu görememesi onda büyük bir hayal kırıklığı yaşatıyor. Öz annesi tarafından evden atılan ve hayatta bir tek Voichita’ya güvenen Alina’nın güvenindeki bu büyük çatlak ne yazık ki Voichita’dan ayrılmasına yetmiyor. Çoktan kaybedilmiş Voichita’yı tekrar kazanmak uğruna kendine yapmadığını (fiziksel ve ruhsal işkence) bırakmayan Alina, her şeyini manastıra bağışlayarak sırf Voichita’nın yanında kalabilmek için rahibe olmaya karar veriyor. Voichita’nın yanında olmasına rağmen ona ulaşamamanın verdiği üzüntüyle sonunda depresyona giren Alina’nın hayatının anlamını kaybettiği için bu duruma düştüğü Voichita dahil kimse tarafından anlaşılmıyor. Manastırın çağ dışı işkencesine maruz kalan Alina’nın gidecek ve durumunu anlatabilecek kimsesinin olmaması ise katastrofik sonuçlar doğruyor.
Öte yandan, Voichita ise toplumun yanlış yönlendirmesiyle kendi günahlarının çok olduğuna inanmış ve rahibe olmaya karar vermiş. Hayatta Alina’yla beraber yaşamak hayali dahil her şeyden vazgeçen Voichita’nın Alina’nın huysuzluklarına kayıtsız kalması bir nevi ayrılmak isteyen sevgili modelini temsil ediyor. Üzülmesine rağmen Alina’yı kaderiyle başbaşa bırakan Voichita’nın Alina’nın yardım çığlıkları arasında kaybolan insanlığı bile farkedememesi ise epey sinir bozucu. İnsanoğlunun kim olursa olsun ne kadar zalim bir yaratık haline dönüşebileceğini mükemmel bir şekilde özetleyen filmin bu durumu sıradışı bir evrende anlatması ise takdire şayan. Tabii bunda filmin senaristliğini de üstlenen yönetmen Christian Mungui’nin Tatiana Niculescu Bran’nın hikayelerine yaptığı ufak dokunuşlarının payı da oldukça fazla olsa gerek.

Filmde işlenen diğer bir önemli konu ise daha önce de dediğim gibi Nikolay Çavuşesku dönemi sonrası dinin toplum üzerindeki etkisi ve bilimle olan savaşı. Dünyadan soyutlanmış ıssız bir yerde olan manastırın elektirik dahil hiçbir icadı kullanmamasıyla dinin bilimle olan savaşını gözler önüne seren “Tepelerin Ardında”da rahip ve rahibelerin hayatlarını gülünç hikayelere inanarak harcadığını görüyoruz. Kendi fikirleri dışında hiçbir şeyi kabul etmeyen rahibelerin Alina’yı hastaneye götürmek yerine kendi ilkel yollarıyla tedavi etmeye çalışmaları inanılır gibi değil. Bu sahnelerle “şeytan çıkarma” kavramının da ne demek olduğunu açıklayan filmde rahibin “doktorlar da bağlıyor” mantığıyla Alina’ya yaptığı işkence ise her şeyi özetler nitelikte. Öte yandan, bir doktorun rahibelere dediği “Benim için dua edeceğinize cehenneme giderim daha iyi,” sözüyle duruma balyoz gibi bir eleştiri yapan film, iyi ve kötü kavramlarını sorgulatmayı da başarıyor.
Mungui’nun harika yönetiminin hakim olduğu “Tepelerin Ardında”nın en güzel özelliklerinden biri de aynı “4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün” gibi soluk renkli bir sinematografinin hakim olması. Hikayenin ruh haline daha gerçekçi bir hava katan bu silik ton, aynı zamanda yönetmenin imzalarından birini temsil ediyor. Ayrıca her zamanki uzun çekimleriyle seyirciyi oyuncuların performanslarına odaklayan Mungui, güçlü diyaloglarıyla harikulade sahnelere imza atmış. Neredeyse tüm oyuncuların oldukça doğal performanslar sergilediği filmde özellikle başrol oyuncuları Cosmina Stratan ve Cristina Flutur’u beğenmemek elde değil. Bu arada filmin iki buçukluk saatlik aşırı uzun süresi de ara verilmediği takdirde dikkatin dağılmasını sağlıyor.

Kısaca yönetmen Cristian Mungiu’nun kalitesini gösterdiği “După Dealuri / Tepelerin Ardında”, oyuncuları ve senaryosuyla yılın en başarılı ve en iyi filmlerinden biri. Karşılıksız bir aşkın getirdiği sancılı ayrılma sürecini din ile bilimin çatışması üzerinden anlatan filmin 85. Akademi Ödülleri’nde ilk dokuza kaldığını belirtmek gerek.
Cannes Film Festivali Ödülleri
- En İyi Kadın Oyuncu: Cosmina Stratan, Cristina Flutur
- En İyi Senaryo: Cristian Mungiu
Cannes Film Festivali Adaylıkları
- Altın Palmiye: Cristian Mungiu
Yönetmen: Cristian Mungiu
Senaryo: Cristian Mungiu (senaryo), Tatiana Niculescu Bran (roman)
Oyuncular: Cosmina Stratan, Cristina Flutur, Valeriu Andriuta
Süre: 150 dk.
Ülke: Romanya
NOT: A-
Yorumlar