2009 yılında vizyona giren ilk filmle Pierre Boulle’nin 1960 yılında çıkan kitabından uyarlanan “Planet of the Apes / Maymunlar Gezegeni / Maymunlar Cehennemi” serisini dirilten bir filme imza atarak şaşırtan serinin üçüncü ve son filmi “War for the Planet of the Apes / Maymunlar Cehennemi: Savaş”, seriyi görkemli bir şekilde sonlandırarak seyirciye bir bilimkurgu başyapıtı kazandırıyor. İsmi ve posterlerinin seyircide yarattığı savaş beklentisinin aksine ağır Shakespeare draması sunarak adeta şov yapan film, klasik Hollywood gişe filmlerinden kendini ayırarak bu tarz filmlerin de yapılabildiği takdirde ne kadar güçlü olabileceğini kanıtlıyor. İkinci filmde Willam Shakespeare’in “Julius Caesar” (1599) oyundan kesitlerle Caesar’ın daha köklü bir lidere dönüşmesini izlediğimiz seride bu sefer odak noktasında “Coriolanus Tragedyası” (1609) bulunuyor. Caesar’ın yeni doğan oğlununun adının Coriolanus olmasıyla bu referansı seyirciye açık bir şekilde sunan filmde Woody Harrelson’ın oynadığı Albay rolüyle farklı bir Coriolanus uyarlaması izliyoruz. Ülkesini sevdiği için kibrinden halkı dinlemeyen, insan ırkını kurtarmak adına kendi çocuğunu bile öldürmeyi göze alan, öfkeli ve ayrımcılık yapan Albay’la Caesar’ın arasında geçenler Coriolanus’la Aufidius’u andırıyor. Öte yandan, Caesar’ı hikayesinin bu sefer “Spartacus”la (1960) eşleştirildiğini söyleyebiliriz. Aynı Spartacus gibi halkında koparılarak esir düşen ve ayağı kalkan Caesar’ın özellikle köle olarak çalıştırılan maymunların haklarını savunduğu sahne tüyler ürpertici. Andy Serkis’in görsel efektlere rağmen Oscar’lık bir performans sergilediği filmde Caesar’ın gözlerindeki o bitkin lider bakışı yüreğinize işliyor. Filmde, karakterlerin aynı Shakespeare oyunlarındaki çarpıştığı bir tragedya sahneleniyor. Yönetmen Matt Reeves’in zaman zaman yer verdiği sabit açılarla ağır ağır seyircinin içine işlediği filmde saf drama izliyorsunuz. Buna ek olarak, yakın tarihin en önemli savaşlarına referans yaparak maymunlarla insanların benzerliklerini daha farklı açıdan bize sunan film, Vietnam Savaşı’na benzer bir sahneyle açılışını yapıyor, ardından soğuk savaşın etkilerini hissederken seyirci olarak kendimizi 2. Dünya Savaşı zamanından kalan bir toplama kampında buluyoruz. “Maymunlar Cehennemi: Savaş”ın edebi alt metni fazlasıyla dolu. Kısaca önceki filmlerde olduğu gibi maymun üzerinden insanlık alegorisi yapan filmde bu sefer insanoğlunun ne kadar kötü bir yaratılışa sahip olduğunu açılış itibariyle korkun bir şekilde izleme şansı buluyoruz. İnsanların sesini neden kaybettiğine tanıklık ettiğimiz filmin bu yapısının ise Jonathan Swift’in “Gulliver’in Gezileri” (1726) eserinin dördüncü ve son bölümü olan Houyhnhnms ile yahoo’lar arasındaki hikayeye fazlasıyla benzediğini belirtmek gerek. Filmin mizahı tonunu ise yeni karakterimizi Yaramaz Maymun oluştuyor. Yeni seriyle bu karakter sayesinde harika sahneler göreceğimize eminim. Buna ek olarak filmin muhteşem müziklerinin epik atmosferine katkısı oldukça fazla. “Maymunlar Cehennemi: Savaş”, bir nevi ilk hikayeyi harika bir şekilde sonlandırarak 1968 versiyonunun hikayesiyle tam olarak bağlanan bildik suların dışında yüzerek dramaya ve kaliteye ağırlık veren yılın en iyi filmlerinden biri.

Yorumlar