the-great-gatsby-filmdoktoruBaz Luhrmann’la tanışmam ilk olarak 2001 yılının önemli filmlerinden biri olan “Moulin Rouge! / Kırmızı Değirmen”le oldu. Eski ve bilindik parçaların harika “cover”larıyla müzikal anlamda oldukça başarılı bir işe imza atan Luhrmann’ın filminde dikkatimi çeken şey ise yönetmenin abartılı anlatış stili ve bununla beraber gelen oyuncuların abartılı performanslarıydı ki, filmin müzikal olması bu abartıların sırıtmamasını sağlıyordu. Aldığı harika eleştiriler sonucunda aynı tarifi bir sonraki filmi “Australia / Avustralya” (2008) ile de kullanmaya çalışan Luhrmann, bu sefer ne yazık ki istediği başarıyı yakalayamadı. Müzikal olmamasından ötürü abartı oyunculukların, mizahın ve hikaye anlatımının, yani kısaca “Luhrmann abartısı”nın fazlasıyla sırıttığı bir filmden öteye gidemeyen “Avustralya” kısaca Luhrmann stilinin müzikalden öteye gidemediğinin göstergesiydi. Luhrmann’ın son filmi ise ünlü yönetmenin hatalarından ders almadığının bir kanıtı gibi duruyor.

F. Scott Fitzgerald’ın 1925 yılında yazdığı aynı isimli romandan uyarlanan “The Great Gatsby / Muhteşem Gatsby”, Luhrmann abartısının tamamiyle hakim olduğu, genel izleyici kitlesinden çok Luhrmann hayranlarının veya yönetmenin stilini beğenenlerin sevebileceği bir film olarak karşımıza çıkıyor. Luhrmann’ın 1920’lerin jazz havasını 2000’lerin hip-hop kültürüyle harmanlamaya çalıştığı film, seyirciye zaman zaman itici, ama görsel anlamda çekici bir seyir keyfi sunuyor. Hikaye anlatımından kurgusuna kadar “Kırmızı Değirmen”le fazlasıyla benzerlikler taşıyan film, bir yerden sonra “Kırmızı Değirmen”in ikinci sürümüymüş havası yaratıyor. Luhrmann’ın kendini tamamiyle tekrar ettiği yenilikten uzak bir film olan “Muhteşem Gatsby”nin duygusal anlamda da beklenileni verememesi filmi daha öteye gitmesini engelliyor. Başrollerinde Leonardo DiCaprio, Carey Mulligan, Joel Edgerton, Tobey Maguire, Jason Clarke ve Isla Fisher’ın bulunduğu filmin kadrosunun da karakterlerine pek yakıştığını söyleyemeyeceğim.

Nick Carraway (Tobey Maguire) ve Jay Gatsby (Leonardo DiCaprio)
Nick Carraway (Tobey Maguire) ve Jay Gatsby (Leonardo DiCaprio)

Yukarıda da bahsettiğim gibi “Muhteşem Gatsby”nin en büyük eksiği Luhrmann’ın 2001 yılındaki filmi “Kırmızı Değirmen”i tekrardan izliyormuş hissi uyandırıyor. Elbette yönetmenlerin filmleri arasında tema ve stil benzerlikleri olacaktır; fakat “Muhteşem Gatsby”deki durum ne yazık ki bundan ibaret değil. Hikaye anlatımından olayların işleniş biçimine kadar “Kırmızı Değirmen”le oldukça benzerlikler taşıyan filmin açılış ve bitiş sahneleri bile nerdeyse aynı. Örneğin “Kırmızı Değirmen” açılışı ve kapanışı ekranı kaplayan bir devasa bir kırmızı perdeyle yaparken, “Muhteşem Gatsby” ise aynı işlemi sinema perdesinin çerçevesini andıran sarı sütunlarla gerçekleştiriyor. Tabii, iki filminde bir anlatıcı tarafından anlatılması ve anlatıcıların filmi anlattırken daktiloyla kitap yazmaları da bu çemberi iyice tamamlıyor. İki yazarında depresyonda olduğundan bahsetmiyorum bile. Öte yandan, iki filminde ilk 20 dakikasında sırf müziğin hakim olduğu devasa parti sahnelerinin bulunması, partideki insanların seyircinin gözüne sokulurcasına çılgın; ama sahtenin ötesine gidemeyen eğlenceleri filmin işleyiş açısından benzerliklerini oluştururken, ana karakterlerin özünde fakir olması, sevdiği kızı elde edebilmek için ekonomik anlamda güçlü bir adamın üstesinden gelmek zorunda bırakılması ve kızın iki erkeğin arasında kalması da filmin karakter bazlı benzerliklerini oluşturuyor. Açıkçası “Muhteşem Gatsby”nin müzikal olmaması belki de iki film arasındaki tek fark olabilir. Hikaye tabii ki aynı değil; zaten 1925 yılında yazılan “Muhteşem Gatsby”nin 2001 yılında çekilen “Kırmızı Değirmen”den etkilenmesi gibi bir durum olamaz. Fakat Baz Luhrmann ve Craig Pearce’in “Kırmızı Değirmen”i yazarken “Muhteşem Gatsby”den etkilendikleri bana sorarsanız çok açık ki, bunda kesinlikle bir sorun yok. Sorun sadece Luhrmann ve Pearce’in aynı yemeği ısıtıp seyircinin önüne koymasından kaynaklanıyor.

“Kırmızı Değirmen”deki kırmızı tonlarının yerini sarıya bıraktığı “Muhteşem Gatsby”nin en hoşuma gitmeyen özelliklerinden biri de filmin abartı tonu ki, buradaki hoşnutsuzluğum yönetmenin tarzını beğenmediğimden kaynaklanıyor. Kısaca, her filminde olduğu gibi hikayeyi seyircinin gözüne sokarcasına anlatan ünlü yönetmenin bu filminde de pek bir fark yok. Oyunculuklardan sanat yönetimine kadar her şeyin abartılarak seyirciye sunulduğu filmde karakterlerin sergilediği hiçbir davranış orta seviyede değil; açıkçası yaptıkları her harekette bir orantısızlık mevcut. Bunu özellikle Nick Carraway (Tobey Maguire) ile Jay Gatsby’nin (Leonardo DiCaprio) arabada konuştukları sahnede görmek mümkün. Sırf üç boyutun hakkını vermek için Gatsby’nin gereksiz yere sürat yaptığı bu sahnede Carraway’le konuşmak isteyen karakterin neden bu kadar hız yaptığını anlamak mümkün değil. Yoldaki arabalara saniyede bir makas yaparak ilerleyen karakterin konuştuğu sıralarda yavaşlamadan tek şeritte gitmesinde de bir mantıksızlık söz konusu. Tabii Gatsby’nin konuştuğu sıralardaki dublaj senkronizasyon problemini de unutmamak lazım. Gerçi dublaj sorunu filmin geneline hakim olan bir problem. Bunun en büyük nedeni de Luhrmann’ın filmlerini aşırı hızlı kurguyla anlatmayı tercih etmesinden kaynaklanıyor. Bu arada, filmde hikaye anlatımından kaynaklanan bazı senaryo boşlukları da yok değil. Buna verebileceğim en güzel örnek ise karısı ölen George Wilson’ın (Jason Clarke) Gatsby’nin evine nasıl bu kadar rahat nasıl girdiği olsa gerek.

Nick Carraway, Jay Gatsby, Daisy ve Tom Buchanan (Joel Edgerton)
Nick Carraway, Jay Gatsby, Daisy ve Tom Buchanan (Joel Edgerton)

Duygusal anlamda “Kırmızı Değirmen”in yanına yaklaşamamasına Jay Gatsby’yle Daisy’nin ilk defa karşılaştıkları sahneyle beni etkilemeyi başaran “Muhteşem Gatsby”nin en sevdiğim yanı ise New York City’i tanımlama biçimiydi. Dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri olmasına rağmen insanların ne kadar yalnız olduğunu gösteren filmde New York City’nin bir parti şehri olarak tanımlanması da şehrin samimiyetsizliğini gayet güzel bir şekilde ekrana yansıtıyordu. Zaten hikayenin de Nick Carraway’in bu durumu farketmesi üzerine kurulu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Öte yandan, sanat yönetimi ve kostüm tasarımı açısından Oscar sezonu için önemli olma ihtimali bulunan filmdeki fazla görsel efekt kullanımını ise yerinde bulmadığımı belirtmek isterim. Özellikle araba takip ve hızlı zoom sahnelerinde arka planın efekt olduğu kolayca farkediliyordu.

Leonardo DiCaprio’nun genel olarak inandırıcı bir performans sergilediği filmde diğer oyuncular için aynı şeyleri ne yazık ki söyleyemeyeceğim. Tobey Maguire her zamanki gibi pasif bir oyunculuk sergilerken Joel Edgerton ise yılın en abartılı performanslarından birini verdiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Rolünün gerektirdiği sorumluluğu bir gram bile taşıyamadığını düşündüğüm Edgerton’ın film boyunca aynı tepkileri vermesi açıkçası bir yerden sonra sıkıyor. Öte yandan, Isla Fisher’ın aksine zaman zaman kendini göstermeyi başaran Carey Mulligan ise Daisy rolü için biraz hafif kalmış. Bu arada, hikaye jazz döneminde geçmesine rağmen Luhrmann’ın Jay-Z gibi sanatçıların parçalarını kullanmayı tercih etmesini yerinde bulmayanlardan biri olmama rağmen Lana Del Rey’in “Young and Beautiful” parçasını gerçekten çok beğendim. New York doğumlu şarkıcının ilham kaynaklarından birinin Frank Sinatra olduğunu göz önünde bulundurursak parçasının filmin dönemine oldukça uygun olduğunu düşünüyorum. Sene sonuna kadar daha güçlü adaylar çıkmadığı takdirde yılın en iyi parçaları listesinde yerini mutlaka bulacaktır.

Daisy Buchanan (Carey Mulligan) ve Jay Gatsby (Leonardo DiCaprio)
Daisy Buchanan (Carey Mulligan) ve Jay Gatsby (Leonardo DiCaprio)

Yönetmen Baz Luhrmann’ın abartılı ve gösterişli stilinden hoşlananlara yönelik bir film olan “The Great Gatsby / Muhteşem Gatsby”, gösterişli sanat yönetimi ve kostüm tasarımlarına rağmen hikaye anlatımı bakımından oldukça zayıf bir yapım. Luhrmann’ın “Moulin Rouge! / Kırmızı Değirmen” filmiyle olan aşırı benzerliklerinden ötürü yenilikten tamamen uzak olan filmin en göze batan tarafı ise oyuncu performanslarından olay gelişimine kadar her şeyin abartılarak izleyiciye sunulması. Öte yandan, New York City’i tasfir ediş biçimiyle artı puan toplayan filmin bazı sahneleri de görsel ve işleniş bakımından gayet güzel. Yine de dönemine uygun olmayan müziklerin kullanımıyla ortaya çıkan başarısız modernleştirme çabası ne yazık ki filmi daha ileriye götüremiyor.

Oscar Ödülleri

  • En İyi Sanat Yönetimi
  • En İyi Kostüm Tasarımı

Yönetmen: Baz Luhrmann
Senaryo: Baz Luhrmann ve Craig Pearce (senaryo), F. Scott Fitzgerald (roman)
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Joel Edgerton, Tobey Maguire, Jason Clarke, Isla Fisher, Carey Mulligan
Görüntü Yönetimi: Simon Duggan
Kurgu: Jason Ballantine, Jonathan Redmond, Matt Villa
Orijinal Müzik: Craig Armstrong
Süre: 142 dk.
Ülke: ABD

NOT: C-

Yorumlar

Loading Facebook Comments ...