Christopher Nolan’ın devrim niteliğindeki “The Dark Knight / Kara Şövalye” üçlemesiyle (2005-2012) sanatsal anlamda değer taşımaya başlayan felsefesi yüksek çizgi roman filmlerinin sonunda ciddiye alınmaya başlandığı bir gerçek. Karanlık ve realist tonlarıyla seyirciye bambaşka bir dünya sunan bu filmlerin çoğu izleyici tarafından hala bu gözle bakılmaması ise biraz daha zaman geçmesi gerektiğinin bir kanıtı olarak duruyor. 2013’ün en merakla beklediğim filmlerinden biri olan “Man of Steel / Çelik Adam” ise açıkçası bu durumun son kurbanı olarak yerini aldı. Üstelik olağanüstü bir film olmasına rağmen.
Christopher Nolan’ın yapımcılığını üstlendiği “Man of Steel / Çelik Adam”, sadece Superman efsanesini yeniden başlatmakla kalmıyor, aynı zamanda Nolan’la başlayan gerçekçi çizgi roman filmleri trendini de harika bir şekilde devam ettiriyor. Yönetmenliğini “300 / 300 Spartalı” (2006) ve “Watchmen” (2009) gibi başarılı çizgi roman uyarlamalarına imza atmış Zack Synder’ın üstlendiği filmin senaristliğini ise sadece David S. Goyer üstleniyor. Nolan’ın sadece hikayeye katkı yaptığı filmde usta yönetmenin dokunuşlarını hissetmek hiç de zor değil ki, filmi olağanüstülük seviyesine taşıyan şey de açıkçası bu dokunuşlar. Senaryo eksiklerine rağmen gerçekçi yapısı ve Superman’e yakışan aksiyon sahneleriyle seyirciye mistik, büyülü zaman zaman da melankolik bir seyir sunan filmin oyuncu başrolünde Henry Cavill bulunurken yardımcı oyuncu kadrosunda ise Amy Adams, Michael Shannon, Russell Crowe, Kevin Costner ve Laurence Fishburne gibi ünlü isimler bulunuyor.

1938 yılında Jerry Siegel ve Joe Shuster tarafından yaratılan Superman’in altıncı sinema uyarlaması olan “Çelik Adam”, bilindiği gibi Kal-El (Henry Cavill) yani Superman’in doğuşunu anlatıyor. Doğal kaynakları tükenmiş ve halkının artık doğal yollardan bebek sahibi olamadığı Krypton gezegeniyle açılış yapan filmde bilimadamı Jor-El (Russell Crowe) ve karısının mucizevi bir şekilde bebekleri oluyor. Krypton’ın uzun zamandan sonra doğal yollarla meydana gelen ilk bebeği olmasından ötürü gezegendeki insanların başka bir gezegene taşındığı takdirde Krypton’ın kurtulabileceğini düşünen Jor-El, hükümeti bu sefer ümit verici bir nedenle tekrardan ikna etmeye çalışıyor. Hükümetin duyarsızlığından artık sabrı tükenen ve sadece belli hanelerin (her hanenin sembolü farklı olmakla beraber “El” hanesinin sembolü “S” olup umut anlamına gelmekte) yaşamlarını sürdürmelerini isteyen General Zod’un (Michael Shannon) tam bu arada yaptığı darbe girişimi ise Jor-El’i oğlu Kal-El’i başka gezegene yollayarak kurtarmaya itiyor. Kayıplara rağmen Zod’un darbe girişimi bastıran hükümet Zod’u askeriyle gezegen dışındaki hapisaneye, yani “Phantom Zone”a mahkum ettiği filmde Krypton bir süre sonra melankolik bir şekilde yok oluyor. Dünyaya varan Kal-El ise çoğu izleyicinin de bildiği gibi Martha ve Jonathan Kent tarafından büyütüldüğü sırada güçlerinin farkına varırken geçmişi hakkındaki gerçekleri de öğrenmeye başlıyor. Aynı “Batman Begins / Batman Başlıyor” (2005) filminde olduğu geçmişe dair ufak sekanslarla Clark’ın gençliğini başarılı bir şekilde anlatan filmde gezegenin yok olmasıyla serbest kalan Zod ise askerleriyle yarım bıraktığı işi tamamlamak adına Kal-El’i bulmak için elinden geleni yapıyor.
Eleştirime başlamadan önce “Çelik Adam”ın tartışmasız en iyi Superman filmi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Öncelikle zamanında dört Superman filmiyle Christopher Reeve’in giydiği kostümü başarıyla devralan Henry Cavill, hem fiziksel, hem de oyunculuk açısından karakteri için dört dörtlük bir tercih olduğu sahneye her çıkışında bir kez daha gösteriyor. Reeve’i Superman olarak ben de beğenirim; fakat burada gerçekleri konuşmak lazım. Reeve’le kıyaslandığında fiziksel açıdan kat kat daha üstün bir vücut yapısına sahip olan Cavill, çizgi romandaki Superman çizimlerinin neredeyse kopyası. Reeve’den bin kat daha yakışıklı olduğu da bir gerçek. İşin içine bir de başarılı ve güçlü bir performans girince Cavill, Reeve’i her konuda geçiyor. Bu güçlü performansı özellikle karakterin insanları öldürmek isteyen Zod’u engellemeye çalıştığı son sahnede rahatlıkla görmek mümkün. Açıkçası ben Reeve’den hiçbir Superman filminde bu kadar yürek burkan bir performans gördüğümü hatırlamıyorum. Aynı şeyler zamanında ilk filmden beri Bruce Wayne rolü için biçilmiş kaftan olduğunu düşündüğüm Christian Bale içinde söylenmişti, şimdi en iyi Batman olduğunu herkes kabul etmiş durumda. Devam filmleri geldiği takdirde herkesin Superman konusunda da hem fikir olacağına adım gibi eminim. Sadece alışkanlıklardan vazgeçebilmeyi öğrenip yeniliklere açık olmak ve gerçekleri görmek için biraz zaman tanımak lazım. Öte yandan, “Superman II”nin hem 1980‘deki orijinal versiyonunu; hem de 2006‘daki Richard Donner kurgusunu izlemiş biri olarak General Zod’a hayat veren Michael Shannon’ın da Terence Stamp’tan daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Stamp’ın aynı bir robot gibi ruhsuz bir şekilde canlandırdığı Zod’a gereken duyguları yükleyerek anlamlı bir performan sergileyen Shannon, yaşanan olaylar çerçevesinde karakterin hissettiği hayal kırıklığı ve öfkeyi tam anlamıyla seyirciye yansıtıyor. Ayrıca, Zod’un “Superman II”nin aksine bu sefer daha gerçekçi bir amaç uğruna dünyayı fethetmek istemesi de filmi daha gerçekçi kılıyor. Buna ek olarak, karakterin “Superman II”de olduğu gibi ABD Başkanıyla dünyanın başkanıymış gibi pazarlık etmemesi de oldukça yerinde olmuş. Bu Zod’un ne kadar kararlı bir yapıya sahip olduğunu göstermekle beraber filminde milliyetçi bir tavır sergilemesini engelliyor.

Özellikle Krypton’daki sanat yönetimiyle Superman efsanesinin başlangıcına daha yakından bakmamızı sağlayan “Çelik Adam”, diğer Superman filmleriyle kıyasla teknik anlamda da fazlasıyla başarılı. Adı üstünde süper olması gereken bir varlığın tüm güçlerine sonunda oldukça gerçekçi bir şekilde tanıklık ettiğimiz filmde karakterin uçtuğu sahneler teknolojinin de yardımıyla artık mükemmel olmuş. Uçarken aynı bir jet kadar hızlı olan Superman’in zaman zaman çıkardığı sonik patlama sesleri de gerçekten muhteşem. Kısaca karşımızda artık arkasında fon olan bir Superman yok. Ayrıca, Superman ile General Zod arasındaki dövüşte hiç olmadığı kadar gerçekçi. Evet, iki karakterin şehirde yarattığı hasar oldukça fazla; fakat gerçekçi olmak lazım. Burada dünyada sınırsız güce sahip, adı üstünde çelik kadar dayanıklı ve yenilmez iki karakterin dövüşünden söz ediyoruz. “Superman II”de hatırlarsanız şehir içinde dövüşen karakterler birbirlerine vurduğunda darbe yiyen karakter arabaya veya binanın duvarına çarptığı anda duruyordu. Hatta bir sahnede arabanın sadece camı kırılıyordu ki, yukarıdaki kıstaslar ele alındığında böyle bir şeyin olma olasılığı sıfır. Bütçe ve teknolojik yetersizlikten kaynaklanan bir durumun buna yol açtığı gayet açık. Bütçe sıkıntısı olmayan “Çelik Adam”da ise doğal olarak herşey olması gerektiği gibi. Burada eleştirilmesi gereken tek şey Superman ve Zod’un yol açtığı bu yıkımın sonuçlarına filmde yer verilmemesi ki, filmin en büyük eksiği de buradan kaynaklanıyor. Filmin bitiş şekli epey güzel; fakat bunca kayıp ve yıkım sonucunda insanların hiçbir şey yaşanmamış gibi hayatlarına devam etmesi ne yazık ki hiç olmamış. Bu sorun birkaç nedenden kaynaklanıyor olabilir. Ya David S. Goyer bu kısmı yazmayı düşünemedi ya da bu sekans film daha da uzamasın diye kurgu odasında kırpıldı; çünkü okuduğum kaynaklara göre Zack Synder’ın orijinal kurgusu yaklaşık 3 saatmiş. Öte yandan, filmde “The Bourne Supremacy / Medusa Darbesi” (2004) benzeri bir durum da yaratmış olabilirler. Hatırlarsanız “Medusa Darbesi”nin sonu “The Bourne Ultimatum / Son Ultimatum”un (2007) ortasındaki bir sahneyle bitiyordu, eğer “Çelik Adam”ın devam filminde bu tarz bir durum yaratırlarsa bu sorun ortadan rahatlıkla kalkar. Bunun dışında bir an bile aksiyonu elinden bırakmayan harika koreografilenmiş dövüş sahneleriyle olağanüstü bir seyir keyfi sunan filmde karakterlerin realistik hızlı dövüşleri gerçekten muhteşemdi.
Superman kostümünün mükemmel bir şekilde dizayn edildiği filmde karakterin botlarına ve pelerinine hakim olan kırmızıya hayran kaldığımı belirtmeliyim. Özellikle Superman’in ilk defa uçtuğu o büyülü sahnede kırmızının beyaz buzlarla olan renk uyumu muhteşemdi. Görsele verdiği önemle tanınan Synder’ın bu tutumuna tanıklık ettiğimiz en güzel yerler kuşkusuz ise Superman’in insanlığa kendini teslim ettiği sırada havada asılı kaldığı sahneyle Superman’in uzay gemisinde uçmadan önce kendini uzay boşluğuna bıraktığı İsa’yı andıran sahneydi. Zaten Kal-El’in filmin başındaki Musa-vari kurtuluşunu da düşünürsek karakteri yüklenen peygamber kavramını görmek oldukça kolay. Öte yandan, Superman’in gözlerinden çıkan lazerin bu sefer oldukça etkileyici bir şekilde resmedildiği filmde Marvel filmlerinde gördüğümüz hoş, ama sulu mizaha bu filmde yer verilmemesini yerinde bulduğumu da belirtmek isterim. Zaten eski Superman filmlerinden hatırlanacağı üzere “Superman II”yle başlayan ve serinin diğer filmlerinde (2006 yılındaki sıkıcı “Superman Returns / Superman Dönüyor” hariç) tavan yapan sulu mizah fazlasıyla rahatsız ediciydi. Neyse ki bu filmle beraber Superman’in daha ciddiye alınması beni gerçekten sevinirdi. Bu arada, filmde “Yalnızlık Kalesi / Fortress of Solitude” yerine aynı görevi gören bir geminin olması ikonik kristal kalenin eksikliğini hissettiriyor. Tabii Synder ve Goyer bunu devam filmine saklamışlarsa orasını bilemem ki, böyle bir durum söz konusu olduğuna inancım fazla.

İçerik olarak “Kara Şövalye” serisi kadar felsefi ve derin olmasa da güzel konulara değinen “Çelik Adam”da öne çıkan temalar kuşkusuz baba-oğul ve anne-oğul gibi aile temaları. Filmin ilk sahnesinden itibaren bir ailenin çocuğu için neler yapabileceğine tanıklık ettiğimiz filmde iki farklı baba modeline yakından bakabilme şansı buluyoruz. Krypton’da Jor-El, oğlunu kurtarmak için kural tanımazken, Jonathan Kent ise şartlar ne olursa olsun kuralları uygulamaktan vazgeçmiyor. Bunun en güzel açıklaması ise Clark’ın nehre düşen okul otobüsünü kurtardığı sahneyle yapılıyor. Jor-El’in yapay bebeklerin hayatından sırf oğlu için vazgeçtiği filmde Jonathan Kent, güçlerini göstermemesi uğruna okul otobüsü içindeki öğrencileri kendi kaderine bırakması gerektiğine inanıyor. Buradan da anlaşılacağı gibi Jor-El kalbiyle hareket eden, Jonathan Kent ise daha çok mantığını dinleyen bir baba modeli olarak sunuluyor ki, bu da karakteri Clark’ın iyi bir birey olmasının en önemli mimarı olmasını sağlıyor. Filmde baba karakterleri açısından dikkat edilmesi gereken en önemli şey ise Jor-El ve Jonathan Kent’in kendilerini feda etme biçimleri. Çünkü Jor-El’in oğlunu kurtarmak için canına dişine takarak Zod’la dövüştüğü filmde Jonathan yine mantığını dinleyerek kendini tornadonun içine bırakıyordu ki, bu Clark’ı iyiliğini isteyen iki baba karakterinin bunu gösterme şekillerinin farklılığını güzelce özetliyor. Öte yandan, çocuğu için herşeyden vazgeçmeye hazır iki anne karakterleriyle anne-oğul temasına da değinen filmde Superman’in tek tanıdığı annesi tehdit altındayken verdiği tepki gerçekten görülmeye değer.
Bunca temaya değinen filmdeki en büyük eksik ise kuşkusuz Superman’in Lois Lane’le olan ilişkisi. İki karakterin sorgulama odasındaki flört sahnesi her ne kadar hoş da olsa filmin yeterince güçlü bir aşk zeminine temel atmadığı bir gerçek. Zaten Synder ve Goyer’de muhtemelen bu eksiği ikinci filmde kapatacaklardır, sonuçta bu filmin merkezinde ikilinin ilişkisinden çok Superman’in dünyaya adapte olma süreci var. Bu arada filmdeki öpüşme sahnesine de hiç takılmadığımı özellikle belirtmek isterim; sonuçta travmatik bir olay söz konusu ve herkesinde bileceği gibi bireyler bu tür zamanlarda beklenmedik duygusal tepkiler verebilirler. Ayrıca, filmin sonunda Lane’in Clark’ı tanıması da yerinde olmuş. Paragrafın şimdiki kısmını içerebileceği sürprizbozanlar nedeniyle sadece izleyen okuyucuların okumasını öneriyorum. Filmde eleştirilen bir diğer unsur da Superman’in insanlığı kurtarmak adına Zod’u öldürmesiydi. Çünkü Superman tahmin edildiği gibi şartlar ne olursa olsun düşmanlarını öldürmez; fakat burada sınırsız güce sahip yenilmez iki uzaylının savaşından söz ediyorsak herhalde onlardan kıyamete kadar dövüşmelerini bekleyemeyiz. Sonuçta “Phantom Zone” Krypton’ın yok oluşuyla devredışı kalmış durumda ki, bu Zod’u hapsedecek hiçbir yer olmadığı anlamına geliyor. Savaş sırasında yüzlerce insanın öldüğünü de unutmamak gerek. Ayrıca, “Superman II”de de Superman Zod’u boşluğa atarak ölümüne sebep oluyordu. Zaten karakterin Zod’u engellemeye çalışırkenki çaresizliği ve sonrasındaki pişmanlığı mükemmel bir şekilde yansıtılıyor. Bence bu karar karakterin hayatında oldukça derin bir iz bırakmakla beraber karakteri daha da derinleştirecektir. Bu arada, Synder’ın bu sayede yılın en iyi sekanslarından birine imza attığını da belirtmeliyim.

Sonuç olarak Henry Cavill’in mükemmel Superman yorumu ve gerçekçi yapısıyla Superman efsanesine harikulade bir açılış yapan “Man of Steel / Çelik Adam”, gelmiş geçmiş en iyi Superman filmi olmasının yanında yönetmen Zack Synder’ın da en iyi filmi. Etkileyici ve heyecanı bir an bile elden bırakmayan aksiyon sahneleriyle seyirciye olağanüstü bir seyir deneyimi sunan filmin en büyük eksiği ise devam filmleriyle giderilecek önemli senaryo boşlukları. Buna rağmen özellikle Krypton sahneleriyle DC evrenine daha derinden bakmamızı sağlayan filmdeki Superman kostümü de bir o kadar başarılı. Hans Zimmer’ın mükemmel besteleriyle beklediğimiz Superman filmini bizlerle buluşturan “Çelik Adam” sağlıklı yargılayabilmek için biraz yeniliğe açık olup zaman tanımak lazım. Devam filmlerini sabırsızlıkla beklediğim film için şimdilik puanım bu yönde, ama sene sonuna doğru veya devam filmleriyle değişme olasılığı çok yüksek.
Yönetmen: Zack Snyder
Senaryo: David S. Goyer (senaryo ve hikaye), Christopher Nolan (hikaye), Jerry Siegel ve Joe Shuster (karakter yaratıcıları)
Oyuncular: Henry Cavill, Amy Adams, Michael Shannon, Diane Lane, Russell Crowe, Antje Traue, Kevin Costner, Laurence Fishburne, Christopher Meloni
Görüntü Yönetimi: Amir Mokri
Kurgu: David Brenner
Orijinal Müzik: Hans Zimmer
Süre: 143 dk.
Ülke: ABD
NOT: B
Yorumlar